Genel anlamda liberalizm, bireylerin ifade özgürlüğüne sahip olduğu; din, devlet ve kimi zaman kurumların gücünün sınırlandırıldığı, düşüncenin serbest bir şekilde dolaştığı, özel teşebbüse olanak sağlayan bir serbest piyasa ekonomisinin olduğu, hukuğun üstünlüğünü geçerli kılan şeffaf bir devlet modeli ve toplumsal hayat düzenini hedefler.



Kabaca Liberalizmi iki düzlemde haklılaştırabiliriz. Birincisi siyaset felsefesi bağlamında ele alabileceğimiz özgürlük sorunsalı ve ikincisi ekonomik bağlamda tartışılması gereken serbest piyasa ekonomisi fenomenidir. Bu iki düzlem üzerinde yükselen Liberalizm faydacı bir zeminde tartışılacağına daha çok etik anlamda tartışılsa çok daha yaratıcı çözümler üretilebilir.


Maalesef liberalizm ve serbest piyasa kavramları vahşi kapitalist sistemin sıklıkla kullanageldiği argümanlar içerisinde yer almakta olup yine aynı vahşi kapitalist sistem tarafından sürekli şekilde deforme edilmesi de işin ironik tarafını göstermektedir. Bugün uluslararası firmalar bir çok ulusal devletin bütçelerini kat be kat aşarken ve yoğun bir tekelleşme söz konusuyken bunun yanında güç dengesinde hakim olan devletlerin kendi uluslararası firmaları adına dünyanın çeşitli bölgelerinde operasyonlar yapması ve onların hamiliğini üstlenmesi aslında "serbest piyasa" ve "özgürlük" kavramlarının ne kadar göreceli olduğunu bir kez daha göstermiştir.


Liberalizm üç temel üzerine kurulur; Özgürlük, Kendiliğinden doğan düzen (serbest piyasa ekonomisi) ve hukuksal yapı. Liberal yazarlar aslında hiçbir zaman "devlet"i tam manası ile bir köşeye itmemişlerdir. Tam aksine onun hantal yapısından kurtulup kendisini sınırlayıp daha aktif olmasını beklemektedirler. Eğitim, güvenlik ve hukuk alanlarında hizmet veren sınırlı bir devlet anlayışı liberal yazarların temel düsturu olarak resmedilebilir. Burada özgürlüğün ontolojik tartışmasına elbette girilebilir fakat sorun bu değil daha çok rasyonalist aklın ortaya koyduğu düzenin sorgulanmasıdır.


Bugün her ne kadar düzeni sorguladığını iddia edenler genelde sol ve sosyalist dünyadan çıkıyor gibi görünseler de "planlama" ruhuna sahip olan sol aynı zamanda son derece rasyonalist ve reeldir. Oysa insan aklının ortaya koyduğu düzen ve düzenlerin de özgürlük bağlamında eksik tarafları olabilir ve liberalizm işte bu noktada anti-rasyonalist ve doğanın kendiliğinden bir düzen oluşturacağı fikrine sahiptir.


Yani; sermaye, değişim ve ticaret. Bir toplumda değişim yolu ile sağlanan tasarruf inanılmaz bir boyuttadır. Burada sorgulanması gereken sermayenin hareketi ve ortaya konulan malın sahibinin kim olduğudur. Temel mesele; Özgürlük, doğal düzen ve mülkiyet etrafında dönmektedir. Bir başka yazıda da "mülkiyet" konusunda bir kaç kelam edeyim istiyorum. Şimdilik bu kadar...