"Vekalet Savaşları"(Proxy Wars) son zamanlarda güvenlik literatüründe en çok duyulan kavramlar arasında. Suriye'de devam eden ...
"Vekalet Savaşları"(Proxy Wars) son zamanlarda güvenlik literatüründe en çok duyulan kavramlar arasında. Suriye'de devam eden ve küresel güçlerin mücadelesine dönüşmüş bu özel savaş şekli aslında soğuk savaş dönemini hatırlatıyor.
Soğuk savaş döneminde küresel güçlerin genelde üçüncü dünya ülkeleri aracılığıyla yoğun bir savaş ve çatışma ortamı içinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Soğuk Savaş'ın ortadan kalkması ile boşalan küresel mücadele alanı bu sefer de küresel çapta faaliyet gösteren terör örgütleri aracılığı ile doldurulmuş durumda. Öyle ki bu yapılar yarı-devlet formunda yapılanmış ve konvansiyonel çatışmalara bile girebilecek kadar öz güvene sahip konumdalar.
Günümüzde özellikle Ortadoğu ve Suriye özelinde devam eden çatışmalarda örgütlerin ellerindeki silah çeşitliliği ve kontrol altında tuttukları alanın büyüklüğü göz önüne alındığında yeni bir hibrid-devlet modelinin de ortaya çıktığını söylemek mümkün.
"VEKALET SAVAŞLARI"NIN KÖKENİ
Kavramın kökenine inildiğinde İngilizce'de "proxy war" için “Bir güçlü devletin daha zayıf bir devlete karşı kendi çıkarı uğruna saldırı düzenlemek isteyip de bunu kendi yapmaktansa ve askerini tehlikeye sokmaktansa kendisine bağlı bir başka devletin askerini oraya sürmesi" tanımı yapılıyor. Bu terim ilk kez Dr. Pat Walsh’ın İngiltere’nin yayılmacı siyasetini anlatan ve I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin Türkiye üzerindeki emellerini, Yunan saldırısını ve yenilgisini ele aldığı kitapta kullanılmış. Kitapla ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşamadım fakat "vekalet savaşı" kavramını 1.Dünya Savaşından ziyade tarihin derinliklerinde vuku bulmuş bir çok savaşın kıyısında köşesinde görebiliriz.
DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞ
Gelinen noktada savaş kavramının da teorik bir değişime uğradığını söyleyebiliriz. Dördüncü Nesil Savaş olarak da adlandırılan bu yeni savaş-halinde konvansiyonel savaştaki tarafların yerini radikal dini örgütler, etnik yanlısı şiddet grupları gibi yeni aktörler almış durumda. Aktörlerin değişimi yapıyı da dönüşüme uğratmış. Artık muhabere alanları silikleşmiş ve sivil-asker ayrımı giderek kaybolmuşa benziyor. Savaş ve çatışma günlük hayatın her yanına yayılarak günlük hayatı felç ediyor. Aslında son 10 yılda ABD Ordusunun Afganistan ve Irak savaşlarına bu kadar zorlanmasının altında yatan en önemli nedenlerden birisi de bu yeni duruma ayak uyduramamış olması. Ki zaten Afganistan Müdahalesinde önemli bir isim olan General Petraus ayaklanmalara karşı rehber formatında hazırladıkları "Counterinsurgency" isimli bir Ordu yayınında bu duruma değinmiştir:
Modern dünyadaki savaş ve çatışma ortamına analitik bakıldığında sert güce dayanan müdahalelerin artık etkili olmadığı, bunun yanında halk merkezli bir "ikna" (bkz. A.Gramsci ve Consent (Rıza)" arayışının da savaşa eşlik etmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Aynı konuya değinen bir başka isim ise Fransız Subayı David GALULA'dır:
Örnekler üzerinden gidersek ABD 2003 yılında Irak'ı işgal ettiği zaman bölgedeki dini ve mezhebi farklılıkları yok sayarak özellikle Sünni Müslümanları iktidar dışında tutan çözümler üzerinden gitmeye çalıştı. Bu durum da Sünni Müslüman kesimlerin yani "aktif azınlığın" politik söylemlerinin canlanmasına ve bunun radikal selefi anlayışla bileşiminden oluşan yeni bir ayaklanma modeline evrilmesine yaradı. Yani Amerikan işgali Irak'ta "politik söylemi" yok etmekten ziyade onun daha da büyümesine neden oldu. Bunun yanında tüm dünyadan radikal hareket mensuplarının Irak ve Suriye'ye gelmeleri ile beraber bölgede bugün önemli bir sorun olarak addedilen IŞİD'in doğmasının zemini de ortaya çıktı.
IŞİD'in 2004 yılında Ebu Musab Zarkavi tarafından Irak'ta kurulması ve o dönem Mezopotamya El-Kaidesi ismi ile ortaya çıkması bir tesadüf olmasa gerek.
ABD bu gerçeği Petraus ile fark etti ve 2006 yılında yukarıda bahsettiğim Counterinsurgency adlı "askeri yayını" hazırladı. Durumun farkına varılmıştı ve ardından Obama'nın ABD Başkanı olması, 2008'de ABD'de yaşanan derin ekonomik kriz, ABD'yi savunma bütçesini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Obama'nın Başkan olması ile beraber Afganistan ve Irak'tan askerler çekildi ancak burada ortaya yeni bir sorun çıktı. ABD küresel liderlik vizyonunu askeri gücünü göstermeden nasıl sürdürecekti? Öyle ya 2013 yılında Suriye Guta'da kimyasal saldırı olduğu zaman bütün dünya ABD'nin bir süre sonra Suriye'ye müdahale edeceğine emin gibiydi. Hatta Akdeniz'de bulunan 6 adet savaş gemisi de bu tezi güçlendiriyordu. Fakat Obama kendisinin de dediği gibi (http://www.theatlantic.com/magazine/archive/2016/04/the-obama-doctrine/471525/) "ABD'nin dış politika kalıplarına" meydan okuyarak "müdahale" kararını vermedi. Hatta buna Obama Doktrini deniliyor şimdi.
Görüldüğü gibi savaş giderek farklı bir yola doğru evriliyor. Napolyon dönemindeki aynı hat üzerinde karşılaşan ordular yerine çoktan füzeler ve roketler geçmişti. Ama şimdi yine bir değişim yaşanıyor ve artık savaş cephelerde değil şehirler, köyler ve kasabalarda yaşanıyor.
Günümüzde özellikle Ortadoğu ve Suriye özelinde devam eden çatışmalarda örgütlerin ellerindeki silah çeşitliliği ve kontrol altında tuttukları alanın büyüklüğü göz önüne alındığında yeni bir hibrid-devlet modelinin de ortaya çıktığını söylemek mümkün.
"VEKALET SAVAŞLARI"NIN KÖKENİ
Kavramın kökenine inildiğinde İngilizce'de "proxy war" için “Bir güçlü devletin daha zayıf bir devlete karşı kendi çıkarı uğruna saldırı düzenlemek isteyip de bunu kendi yapmaktansa ve askerini tehlikeye sokmaktansa kendisine bağlı bir başka devletin askerini oraya sürmesi" tanımı yapılıyor. Bu terim ilk kez Dr. Pat Walsh’ın İngiltere’nin yayılmacı siyasetini anlatan ve I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin Türkiye üzerindeki emellerini, Yunan saldırısını ve yenilgisini ele aldığı kitapta kullanılmış. Kitapla ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşamadım fakat "vekalet savaşı" kavramını 1.Dünya Savaşından ziyade tarihin derinliklerinde vuku bulmuş bir çok savaşın kıyısında köşesinde görebiliriz.
DÖRDÜNCÜ NESİL SAVAŞ
Gelinen noktada savaş kavramının da teorik bir değişime uğradığını söyleyebiliriz. Dördüncü Nesil Savaş olarak da adlandırılan bu yeni savaş-halinde konvansiyonel savaştaki tarafların yerini radikal dini örgütler, etnik yanlısı şiddet grupları gibi yeni aktörler almış durumda. Aktörlerin değişimi yapıyı da dönüşüme uğratmış. Artık muhabere alanları silikleşmiş ve sivil-asker ayrımı giderek kaybolmuşa benziyor. Savaş ve çatışma günlük hayatın her yanına yayılarak günlük hayatı felç ediyor. Aslında son 10 yılda ABD Ordusunun Afganistan ve Irak savaşlarına bu kadar zorlanmasının altında yatan en önemli nedenlerden birisi de bu yeni duruma ayak uyduramamış olması. Ki zaten Afganistan Müdahalesinde önemli bir isim olan General Petraus ayaklanmalara karşı rehber formatında hazırladıkları "Counterinsurgency" isimli bir Ordu yayınında bu duruma değinmiştir:
"Modern çatışma ortamında sıklet merkezi halk desteğidir.Afganistan halkı için yaratılması gereken güvenlik ve istikrar ortamı ve bu ortamın sürdürülebilir olması sayesinde Afgan hükümetinin ve ISAF‟ın halk nezdindeki meşruiyeti sağlanabilir ve güçlendirilebilir.” (http://usacac.army.mil/cac2/Repository/Materials/COIN-FM3-24.pdf)
Modern dünyadaki savaş ve çatışma ortamına analitik bakıldığında sert güce dayanan müdahalelerin artık etkili olmadığı, bunun yanında halk merkezli bir "ikna" (bkz. A.Gramsci ve Consent (Rıza)" arayışının da savaşa eşlik etmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Aynı konuya değinen bir başka isim ise Fransız Subayı David GALULA'dır:
Yavaş seyretse ve çok maliyetli olsa da belli aşamaları olan bir mücadele stratejisi uygulanmalıdır. Bu aşamalar: düşmanın bölgeden temizlenmesi, bölgedeki halk desteğinin kazanılması, bölgede politik otoritenin yeniden kurulması, bölgenin yeniden inşa edilmesi ve bölge halkı ile uzun dönemli ve stratejik düzeyde bir ilişki tesisidir.(http://louisville.edu/armyrotc/files/Galula%20David%20%20Counterinsurgency%20Warfare.pdf)Ayrıca yine Galula, aynı yapıtında -"Counterinsurgency Warfare Theory and Practice" -(Gerilla Savaşı- Teori ve Pratik) şöyle der:
Ayaklanmaya karşı koymadaki başarı aktif azınlık henüz büyümeden ve tarafsız çoğunluğun desteğini almadan "aktif azınlığın" politik söyleminin yok edilmesidir.ABD İLE BAŞLAYAN STRATEJİK DÖNÜŞÜM
Örnekler üzerinden gidersek ABD 2003 yılında Irak'ı işgal ettiği zaman bölgedeki dini ve mezhebi farklılıkları yok sayarak özellikle Sünni Müslümanları iktidar dışında tutan çözümler üzerinden gitmeye çalıştı. Bu durum da Sünni Müslüman kesimlerin yani "aktif azınlığın" politik söylemlerinin canlanmasına ve bunun radikal selefi anlayışla bileşiminden oluşan yeni bir ayaklanma modeline evrilmesine yaradı. Yani Amerikan işgali Irak'ta "politik söylemi" yok etmekten ziyade onun daha da büyümesine neden oldu. Bunun yanında tüm dünyadan radikal hareket mensuplarının Irak ve Suriye'ye gelmeleri ile beraber bölgede bugün önemli bir sorun olarak addedilen IŞİD'in doğmasının zemini de ortaya çıktı.
IŞİD'in 2004 yılında Ebu Musab Zarkavi tarafından Irak'ta kurulması ve o dönem Mezopotamya El-Kaidesi ismi ile ortaya çıkması bir tesadüf olmasa gerek.
ABD bu gerçeği Petraus ile fark etti ve 2006 yılında yukarıda bahsettiğim Counterinsurgency adlı "askeri yayını" hazırladı. Durumun farkına varılmıştı ve ardından Obama'nın ABD Başkanı olması, 2008'de ABD'de yaşanan derin ekonomik kriz, ABD'yi savunma bütçesini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Obama'nın Başkan olması ile beraber Afganistan ve Irak'tan askerler çekildi ancak burada ortaya yeni bir sorun çıktı. ABD küresel liderlik vizyonunu askeri gücünü göstermeden nasıl sürdürecekti? Öyle ya 2013 yılında Suriye Guta'da kimyasal saldırı olduğu zaman bütün dünya ABD'nin bir süre sonra Suriye'ye müdahale edeceğine emin gibiydi. Hatta Akdeniz'de bulunan 6 adet savaş gemisi de bu tezi güçlendiriyordu. Fakat Obama kendisinin de dediği gibi (http://www.theatlantic.com/magazine/archive/2016/04/the-obama-doctrine/471525/) "ABD'nin dış politika kalıplarına" meydan okuyarak "müdahale" kararını vermedi. Hatta buna Obama Doktrini deniliyor şimdi.
Görüldüğü gibi savaş giderek farklı bir yola doğru evriliyor. Napolyon dönemindeki aynı hat üzerinde karşılaşan ordular yerine çoktan füzeler ve roketler geçmişti. Ama şimdi yine bir değişim yaşanıyor ve artık savaş cephelerde değil şehirler, köyler ve kasabalarda yaşanıyor.
YORUMLAR