Yazmak sıkıntılı bir uğraştır. Çoğu zaman kelimelerle aranızda soğuk bir savaş vardır. Tefekkür dünyanızı kelimelerle ifade etmek, klavyeyi yumruklamaya kadar varan bir zihin yorgunluğuna sebebiyet verir. Bu yüzden yazmayı bırakmak, vazgeçmek yazar için rutin bir eylemdir. Yazarın başının üstünde sürekli esen bir poyraz gibidir bu vazgeçme dürtüsü.

Çünkü kolaydır.

Yazar, elinde oltayla balık tutmayı bekleyen sabırsız bir ben-a adem gibidir. Kelimelerin oltaya takılması ne kadar uzarsa yazar için sabırsızlığın verdiği elem de o kadar artar.
Oysa her yazarın işini kolaylaştırmak için önünde duran en işlevsel şey okumaktır. Sürekli ve sadece okumak.

Ama zihni felç edecek seviyede değil tam tersine daha fazla düşünerek ve sorgulayarak okumak.

Sanırım bir de sözlükler.

Dilin zenginliğini gösteren bu hazineleri sonuna kadar sömürmek bir yazarın en önemli eylemidir.

Sözcükleri iyi kullanan ve yazdıklarını metot ve süzgecinden geçiren, yazdıklarını tutarlı ve dirençli bir çerçeve içine oturtmuş olur.

Tefekkür dünyası sonsuz bir genişliğe sahip bir zihniyet evrenini temsil eder. Burada düşünülenleri ifade edebilmek ve daha fazla yoğunlaşarak düşünmek yazının değerini ortaya koyar. Yazı bir anlamda "konuşmak" ile ifade edilemeyen şeylerin üzerinde daha fazla düşünme fırsatı bularak ortaya koymanın da bir aracı haline dönüşür.
Sözün özü, yazar sözlük kullanmalı, kültürüne yabancı değil dost olmalı ve içinde bulunduğu düşünce ve zihniyet evreninin neresinde neyi bulacağını bilmelidir.


Bunlar belki iyi değil ama tutarlı yazmanın gerekleridir.