Uluslararası kamuoyunda Kaşıkçı olayı ve Yemen’de devam eden savaş nedeniyle giderek sıkışan Suudi devlet ricalinin Prens Salman ile beraber içine girdiği “alternatif” (look east) arayışı, hem Suudilerin İran ile olan bölgesel rekabetini hem de Çin’in Ortadoğu ile olan ilişkilerini belirleyecek güçte bir etkide bulunabilir. Kaşıkçı ve Yemen Savaşına rağmen Salman'ın bu çabaları, batının total baskısına karşılık jeopolitik ve ekonomik bir çıkış yolu bulmaya, bu jeopolitik olasılığı esnetmeye çalışmaktan ibaret gibi görünüyor.
Prensin Asya seferi Suudilerin çeşitlendirilmiş ekonomik kalkınma arayışını tahkim etmek gibi bir amaca da sahip. Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden birisi olan Suudi Arabistan, petro-ekonomiye aşırı derecede bağımlı. Bu nedenle uluslararası petrol fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalara karşı savunmasız. 2014 yılının ikinci yarısında petrol fiyatlarındaki keskin gerileme nedeniyle, Suudilerin mali açığı 2015 yılında yaklaşık 130 milyar dolara yükselmişti. Böylece Suudiler uluslararası sistem içerisinde petro-dolar üzerinden kolay yoldan manipüle edildiklerini bir kez daha anlamış oldular.
Petrole bağımlı ekonomiden uzaklaşmak için 2016 yılında 2030 vizyonu yayınlandı. Bu vizyon temiz enerji, altyapı ve yüksek teknoloji gibi petrol dışı sektörler geliştirmeyi hedefliyor. 
ABD-Çin Arasında Sıkışan Suudiler ve Diplomatik Enfeksiyon
Suudi Arabistan uzun yıllar boyunca ABD’nin doğal bir müttefiki ve son dönemde de İran’a karşı bir dengeleme unsuru olarak ön plana çıkmış durumda. Yakın zamanda ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisine, ABD tarafından Suudi Arabistan'a nükleer teknoloji transferi yapılabilmesi için Cemal Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılması şartını koşan tasarı sunuldu. Ayrıca New York Times’in haberine göre Trump yönetiminin Suudilere nükleer reaktör satma gibi planları var ve Trump’un damadı Jared Kushner (aynı zamanda Salman’ın yakın arkadaşı) sürekli bir mekik diplomasisi içerisinde.
Tam da böyle karışık ve pazarlık gücünü arttırmak için uygun bir konjonktürün oluşması Salman’ı Asya üzerinden alternatif yaklaşım içerisine girebileceği mesajını vermeye itti. Prens Salman Hindistan, Çin ve Pakistan'ı kapsayan Güney Asya turunda Pakistan'a 20 milyar dolar yatırım sözü verdi. Salman ayrıca CPEC'in bölge refahına yapacağı katkıyı da vurguladı.

Söz konusu yatırımın yarısının Gwadar limanındaki rafineri için kullanılacağı söyleniyor. Ancak bu durum iki ülke arasındaki ticaret açığını ve Pakistan’ın borç yükünü de arttıracak gibi duruyor. Imran Khan’ın "CPEC var. Çin'le bağlantılarımız var. Bu yüzden Suudi Arabistan'ı bize katılmaya davet ediyoruz" çıkışı Suudilere bir alternatif önermesi açısından önem taşıyor.
Çin tarafından finanse edilen CPEC, bölgede altyapının kurulmasına yardımcı oluyor. Kuşkusuz, bölgede jeostratejik rekabet hüküm sürmeye devam ediyor. Hindistan ile Pakistan arasındaki tarihsel düşmanlık ve son günlerde yaşanan gerilim bölgeyi dünyadaki en hassas yerlerden birisi haline getirdi. Bu nedenle bölgeyi uzun vadeli barış ve istikrara sürükleyebilecek tek yol ortak ekonomik stratejilerin geliştirilmesinde yatıyor. Bu stratejilerden birisi de Çin’in tüm bölgeyi bir ekonomik havzaya çevirmeyi hedefleyen Kuşak ve Yol Girişimi. (BRI)
Hindistan ve Pakistan Arasında Suudi Arabistan Dengesi
Salman’ın Asya çıkarmasında bir başka durağı da Hindistan oldu. Modi’nin diplomatik kuralları zorlayan bir şekilde Salman’ı havaalanında karşılaması Hindistan tarafının ziyarete ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Ayrıca Salman’ın hem Pakistan’ı hem de Hindistan’ı aynı gezide ziyaret etmesi bir başka kırılgan alan daha yaratmış durumda. Şubat ayı içerisinde meydana gelen Pulwama saldırısı sonrasında gerilen Hindistan Pakistan ilişkileri yakın zamanda savaşın eşiğine kadar geldi. Bölgedeki ekonomik iştahın bu dereceye vardığı şu ortamda savaş en son istenen şey olacaktır. Afganistan’da Taliban’ın yeniden alan kazanması, Belucistan bölgesinde meydana gelen terör saldırıları ve Hindistan ile Pakistan’ın ciddi manada karşı karşıya gelmesi söz konusu ekonomik girişimlerin sekteye uğramasına neden olabilir.

Suudilerin Hindistan ziyaretine geri dönersek jeopolitik düşüncelerin ötesinde, Hindistan’ın Suudi Arabistan’la bağlantısı enerji ekonomisine uzanıyor. Suudi Arabistan büyük bir enerji tedarikçisi ve Hindistan şu anda ham petrolünün yüzde 17'sini ve sıvılaştırılmış petrol gazının yüzde 32'sini krallıktan ithal ediyor. İkili toplam ticaretin değeri 28 milyar dolar. Bu arada Suudi Arabistan'da 2.7 milyon hintli nüfusun çeşitli sektörlerde çalıştığını hatırlatmakta fayda var.
Prens Salman’ın söz konusu Asya çıkarması kapsamında imzalanan anlaşmaların 100 milyar dolar değerinde olabileceği değerlendiriliyor. Bu noktada ziyaretin en doyurucu açıklaması Suudi Arabistan’ın Hindistan ve Pakistan ile ilişkilerini dengeleme istekliliği olabilir. Ancak şu da var ki Suudilerin Pakistan'daki yatırımları Hindistan'la daha yakın ilişkiler kurma girişimlerini zorlaştırabilir. Ya da tam tersi söz konusu olabilir.
Suudilerin Pakistan'la ilişkileri geliştirme amaçları arasında bir başka önemli etken ise Suudi Arabistan-İran rekabeti bağlamında ele alınabilir. İran’ın Kuşak ve Yol Girişimi kapsamı içerisinde yer alan Chabahar limanı Suudi Arabistan krallığının ulusal güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını tehdit ediyor. En azından Suudi tarafının genel düşüncesi ve stratejisinin bu yönde olduğunu söylemek mümkün.
“Chabar Limanı Suudi Arabistan’a Tehdit”
2017 yılında Riyad merkezli ve hükümet destekli Uluslararası İran Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayınlanan bir araştırma, Chabahar'ı “Arap Körfezi ülkelerine doğrudan tehdit” olarak tanımladı. Çalışma, Chabahar'ın İran'ın Suudi Arabistan'a rağmen Hindistan'a petrol ihracatını artırmasını, İran'da yabancı yatırımın artmasına olanak sağlayacağı konusunda uyardı. Söz konusu çalışmayı hazırlayan Mohammed Hassan Husseinbor, İran’ın Sistan ve Belucistan eyaletinin genişliğine dikkat çekti. Husseinbor; “İran hükümeti için, özellikle muhalefetin ve bölgesel güçlerin dünya güçleri tarafından desteklenmesi durumunda, bu kadar uzun mesafeleri korumak ve yaygın Beluci muhalefeti karşısında Chabahar'ı güvenceye alması zorlu bir mücadele olacak” diyor.
Bu ziyaret biraz da ABD bağımlı Suudi dış politikasını daha esnek hareket edebilecek bir zemine yerleştirme denemesi olarak okunabilir. Barack Obama döneminde zayıflayan ilişkiler ve ABD’nin İran ile nükleer anlaşma noktasına kadar gelmesi her ne kadar Suudilerin izole edildiği gibi bir pozisyon yaratsa bile Trump’un ABD Başkanı olması ile beraber işlerin değiştiği görülmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’un yeni Ortadoğu stratejisi İran'ı ele geçirmek için Suudi Arabistan ve İsrail'i pivot haline getirmeye dönük bir yol haritası izliyor.
 ABD Temsilciler Meclisi geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan'ın Yemen'deki savaşına yardım etmeyi durdurdu. Bu nedenle, belirsizliklerin yarattığı Orta Doğu’da Suudilerin baskıya karşı koymak için farklı bahislere girmesi gerekiyor.
“Suudiler Batı’ya Karşı Kalkan İran’a Karşı İttifak Arayışında”
Suudi Arabistan'ın Çin ile güçlendirdiği ekonomik ve diplomatik bağları yukarıdaki hedeflere ulaşmada büyük önem taşıyacaktır. Xi Jinping'in 2016'da Suudi ziyareti ve Suudi Kral Salman bin Abdülaziz Al Saud'un 2017'de Çin'i ziyaretinden bu yana, BRI sürekli olarak Suudi Arabistan Vizyonu 2030 ile bağlantılı olmuştur.  Çin, üst üste sekiz yıldır Suudi Arabistan'ın en büyük ticaret ortağı olmuştur.

Burada anti parantez belirtmekte yarar var. Suudilerin petrolünün yüzde 70'i ABD'de veya Avrupa'da değil Asya'da satılıyor. Buradan yola çıkarsak Çin ve Hindistan, petrol ihraç eden bir ülkeden çeşitlendirilmiş bir ekonomiye geçiş sürecinde Suudi Arabistan için vazgeçilmez çok önemli iki ortaktır.
Prens Salman’ın Çin ziyaretinde geçmiş dönemden bugüne ilişkiler yeniden teyit edildi. Dışişleri bakanları Adel Al Jubeir ve Wang Yi, iki ülkenin ekonomi, terörle mücadele ve bir başka ülkenin içişlerine karışmama noktasında ortak bir amaç paylaştığını açıkladı. Suudi petrol şirketi Aramco’nun Liaoning'de bir petrol rafinerisi ve petrokimya tesisi kurmak için 10 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladığını not olarak ekleyelim.

 Salman’ın Çin ziyaretinin arkasında Batı ile yaşadığı sorunlara bir karşı strateji geliştirme amacının yer aldığını söylemek mümkün. Bunun yanında İran’ı izole etmek amacıyla yeni ittifaklar arayışı olarak da yorumlanabilir. Ancak, Salman’ın Pekin’e gelişinden bir gün önce Xi Jinping, İran Parlamentosu Başkanı Ali Larijani ile bir araya geldi. Bu iki ziyareti bir arada okumak gerekiyor.
Suudi Arabistan’ın Çin’le ilişkileri güçlendirme çabaları Batı’daki yalıtılmış statüsünü etkili bir şekilde hafifletebilir ve uluslararası imajını geliştirebilir. Riyad, dünya çapındaki imajını yeniden oluşturabilir ve güvenemediği müttefiki ABD nedeniyle ortaya çıkan güvenlik ikilemlerinin üstesinden gelebilir.
Bütün bunlar Çin'in Orta Doğu ile ilişkilerinde yapıcı bir rol oynaması için çeşitli koşullar yaratmış durumda. Bölgede ciddi bir rekabet içerisinde olan ve vekil unsurlar aracılığıyla Yemen’de savaşan İran ve Suudi Arabistan’a en yakın ülke Çin; bir süre sonra bölgede olası diplomatik inşa çabalarının öncüsü olabilir.
Çin-Suudi Arabistan ilişkileri, Riyad'ın uluslararası diplomatik umutlarını artırmasına ve Ortadoğu'daki karmaşık durumu istikrara kavuşturmasına yardımcı olacak bir inşa çabasının önünü açabilir.
Suudi Arabistan enerji haritasındaki en kilit oyunculardan biri olarak kalmaya devam edecek. Çin’in de enerji ithalatı konusunda her geçen gün artan iştahı dikkate alındığından iki ülke arasındaki ilişkiler hem enerji haritası hem de Ortadoğu için kritik öneme sahip görünüyor. Bu denklemde İran ve ABD’nin yeri ve hamleleri nasıl olacak? Çin; İran ve Suudi Arabistan arasında nasıl bir denge politikası izleyecek? ABD; Suudi Arabistan’a söz konusu Çin ziyareti sonrasında nasıl bir karşılık verecek? İran-Suudi Arabistan rekabeti nasıl bir boyuta ulaşacak gibi soruların cevapları giderek önem kazanmış durumda.
Çin’in Ortadoğu’da gelişen ilişkiler matrisine Rusya’nın nasıl karşılık vereceği ise önem derecesi düşük ama cevabı merak edilen sorular arasında.
Sonuç olarak Çin’in enerji bağımlılığı ve Suudilerin politik ve ekonomik konjonktürel gerekçelerden dolayı Çin’e ve Asya’ya yaklaşması pek çok açıdan Ortadoğu’da dengeleri etkileyecek güçte. Suudilerin bu ziyareti ABD ile yapılacak görüşmelerde bir pazarlık unsuru olarak kullanıp kullanmayacağı ve Çin ile ilişkilerinde olan samimiyet ilerisi için daha verimli yorumlar yapılmasını sağlayacaktır.