Afrika'nın tarihi aynı zamanda sömürgenin ve sömürgeleştirmenin de tarihidir. Kıtanın makus talihi hiçbir zaman tersine dönmemiş ve büyük güçlerin mücadele alanı olmaktan çıkamamıştır. Yine bu mücadele alanı içerisinde yer alan ve jeopolitiği açısından önemli bir ülke olan Sudan bugünlerde ciddi bir yol ayrımında.


Sudan 2005 yılında yapılan bir antlaşmanın gereği olarak "ayrılma" konulu bir referanduma gitti. Güney Sudan, kuzeyden ayrılmak için gidilen referanduma sıcak bir destek veriyor.


Güney Sudan tarafının lideri Salva Kiir referandumu "tarihi bir an" olarak değerlendiriyor. Bu referandum ile petrol konusunda geniş kaynaklara sahip ve aynı zamanda hristiyan nüfusunun çoğunlukta olduğu Güney Sudan ayrılarak yeni bir devlet oluşturacak.


Büyük güçler hala ufak parçaları ayırıp yönetmeyi seviyor. Bu yöntem siyasi tarihin de en değişmez gerçeklerinden biri olmuş durumda.


Peki Sudan'ın bölünmesi nasıl olacak? Bu noktada ülke içinde bir takım karışıklıklar çıkar mı? Tahmini olarak 43 milyonluk bir nüfusu olan (2006 sayımı) Sudan'ın güneyindeki ayrılıkçı nüfus ortalama 4.5 milyon civarında. Büyük güçler ülkeyi hem dinsel açıdan hem de enerji haritası açısından muntazam bir şekilde dizayn etmeye çabalıyorlar. Bu çabaya şaşırmanın bir manası yok tabi. Geçmişten beri sürüp giden ve bugün de devam eden hep aynı senaryolar ve enstrümanlar...


Ayrıca bölgede yer alan Clooney ve Carter gibi siyaset dışı aktörler de önemli bir propaganda gücü sağlamış durumda. Referandumdan gelen resmi olmayan sonuçlara göre %99'luk bir ayrılma kararının  da çıkacağı yönünde.


Ülkenin biraz da ekonomik durumuna bakacak olursak. 2005 yılındaki GSMH'hi 84 milyar dolar civarında. Kişi başına düşen gelir ise 2500 dolar. Sudan bu rakamlardan da anlaşılabileceği gibi fakir bir ülke. Bu nedenle güneyde bulunan petrol rezervlerinin ülkenin geleceği açısından son derece önemli olduğunu tahmin etmek için analist olmaya gerek yok.


Sudan'ın siyasi tarihi de son derece karışık ve problemli. "Biladus Sudan" (siyahlar ülkesi) olarak adlandırılan bölgeyi yakın tarihte ilk olarak Kavalalı Mehmet Ali Paşa fethediyor. Fakat burada izlediği olumsuz siyaset sonucu bölge Fransız ve İngilizlerin emperyalist mücadele alanına hapsediliyor. Ensar hareketi gibi bir takım bağımsız karakterli oluşumlar ortaya çıktıysa da İngilizler bir süre tamamen kontrolü ellerine geçiriyor ardından 1956 yılında ülke bağımsızlığına kavuşuyor.


Sudan Devletinin siyasi açıdan en zayıf olduğu noktalardan birisi "Darfur" meselesidir. Darfur'da milis kuvvetler "janjavid"ler tarafından etnik temizlik yapıldığı ve 2 milyon insanın yerinden edildiği iddia ediliyor. Hatta bu konuda aralarında George Clooney gibi oyuncuların da olduğu bir grubun yoğun bir propagandası var. Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in bu konuda uluslararası ceza mahkemesinden bir mahkumiyeti de bulunuyor.


Genel olarak Sudan sorununa siyasi tarih penceresinden baktığımız zaman daha doğru tahliller yapabiliriz. Bölgedeki şu andaki tablo 19. yüzyıl emperyalist güç mücadelesinin sonuçlarıdır. Güney Sudan'da bulunan ve daha çok animist olan kabileler Hristiyan misyonerler tarafından hristiyanlaştırılmış ve bu durum da bölgedeki ayrılığın tohumlarını atmıştır.


1956'daki bağımsızlıktan beri Kuzey ve Güney Sudan çatışmaktadır. Kısa dönemli ateşkesler dışında bu çatışmalar hep devam etmiştir. Sudan?ın en önemli gelir kaynağı petroldür ve stratejik değere sahiptir. Yaklaşık 7 miyar varil petrol rezervine sahip olan Sudan günde yaklaşık 400 bin varilini ihraç etmektedir. Ancak bu petrol Sudan limanına tek bir boru hattından gitmektedir ve bu boru hattı da Kuzey Sudan'ın topraklarındadır. Bu nedenle Güney Sudan bağımsız olduktan sonra alternatif enerji hatları oluşturmak için kolları sıvayacaktır. Tabi petrol konusunda kuzeyle anlaştıktan sonra.


Bu noktada Sudan'ın petrolünün büyük kısmını Çin almaktadır. Son zamanlarda bölgede enerji ihtiyacını karşılamak için yoğun faaliyetler gösteren Çin de Sudan'ın siyasi gelişmelerini yakından takip etmektedir. Güney Sudan'ın bir Çin-ABD mücadelesine sahne olacağı şimdiden tahmin edilebilir.


Ayrıca bu bölünmenin bölgedeki diğer sorunlu bölgeleri de harekete geçireceği ve çeşitli güvenlik sorunları yaratacağı da hemen hemen kesin gibi gözükmektedir. Mısır'ın güvenlik sorunu ve İsrail'in Güney Sudan'ı askeri açıdan desteklediği gibi iddialar da hesaba katıldığı zaman Afrika'da denklemin kökten değişeceği tahmini yapılabilir...