Türkiye son derece kritik bir süreçten geçiyor. Akçakale?ye düşen ve 5 kişinin ölümüne neden olan ?top mermi?sinin ardından Türkiye, anında top atışı ile karşılık verdi ve meclisten ?tezkere?yi hızlı bir şekilde geçirerek, bütün risklere hazır olduğunu bir kez daha gösterdi.


 


Aslında Başbakan?ın yaptığı tonu son derece yüksek ?malazgirt? ağırlıklı konuşma ve daha öncesinde Davutoğlu?nun ?bütün risklere hazırız? tonundaki konuşmaları Türkiye-Suriye gerilimini arttırmıştı. Suriye ise her zaman olduğu gibi ?hata? ve ?yanlış?ın arkasına sığınmak istedi ise de bu sefer karşısında ?kınamakla? işi geçiştiren bir muhatap bulmadı bulamadı.


 


Türkiye?nin bu noktaya nasıl geldiği ya da dış politikasının analizi başka bir yazının konusu. Hatta ciddi bir tartışma konusu da olabilir. Fakat Akçakale olayı özelinde Türkiye, meşruiyet ve destek arıyorsa öncelikle NATO ve BM sözleşmelerinde yer alan maddelere bakmamız gerekiyor.


 


NATO Sözleşmenin 5. maddesi ?Taraflar, Kuzey Amerika?da veya Avrupa?da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası?nın 51. maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerler ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır? hükmünü taşıyor. Madde açık fakat olayın yanlışlıkla yapılması durumunda özür ve tazminat gibi yöntemlerle de krizin aşılması gibi durumlar da olabiliyor.


 


Peki Türkiye bu açık maddelere rağmen gerekli desteği alabiliyor mu? İşte bu soruya olumlu cevap verebilmek şimdilik zor. Gerek NATO gerek AB gibi kurumların ?Türkiye haklıdır? çıkışları aslında net olarak ?Bu savaşta tek başınasın? mesajını veriyor. Zaten NATO ?smart defense? denilen bir akıllı savunma geyiğine kaptırmış kendini ve sürekli nasıl tasarruf ederimin derdinde. O nedenle NATO?dan sıcak bir askeri destek beklemek hayal olur. Libya?da nasıl oldu diye soracak olursanız, Kaddafi?nin Avrupa?daki parası NATO bombardımanlarını finanse etmeye yetti diye bir cevap verilebilir.


 


Küresel Batının önemli ayaklarından birisi olan ABD?ye gelince, seçim arefesinde olan bir ABD?nin hele hele Afganistan ve Irak deneyimlerinden sonra askeri bir yardımı olmayacağı kesin gibi. Kısacası sonunda dayanamayıp ?Bu işi sen halledebilirsin Türkiye!? diyecekler diye korkuyorum.


 


BM ise bir başka tartışma konusunu oluşturuyor. Güvenlik konseyi gibi bir yapıya sahip olan bu kurumun Türkiye-Suriye geriliminde bir çözüm üretebilmesi zor. Hele Türkiye?ye askeri destek vermesi hemen hemen imkansız gibi. Rusya ve Çin gibi iki önemli güvenlik konseyi üyesi, Suriye?ye karşı yapılacak bir müdahaleye kesin kez karşı çıkıyorlar. O nedenle oradan da bir umut beklemek hayal olacaktır.


 


Lehigh Üniversitesi Öğretim Üyesi Henri Barkey yaptığı bir yorumda aynen şunları söylüyor: ?Başbakan Erdoğan?ın Malazgirt Savaşı?na göndermeler yaptığı bir kurultayın hemen sonrasında böyle bir olay yaşanması, Türkiye?nin bir karşılık vermesini gerektiriyordu. Paradoks, Başbakan o kurultayda 2.5 saat konuşuyor. Bir kere bile müttefiği ABD ve NATO?dan bahsetmiyor. Ama böyle bir olay olduğunda da Türkiye?nin ilk baktığı yine ABD ve NATO oluyor?. Barkey?in konuşmasında ilginç bir veryansın görebiliyoruz. Demek ki bölgesel liderlik bağlamında yapılan ve güçlü mesajların verildiği kongre herkes rahatsız etmiş. Bir nevi bu top mermisinin bir uyarı mesajı olduğu bile iddia edilebilir.



Sonuç olarak Türkiye, çok kritik bir durumda ortada kalmış durumdadır. Eğer küresel batıdan yeterli söylemsel ve pratik destek gelmez ise tahrik edilen bir Türkiye?nin, tezkereden sonra, ne yapabileceği kestirilemez gibi görünüyor. Ve sanırım Batı?nın da istediği bu! Savaş konusuna gelince, savaş Türkiye için her zaman son seçenek olmalıdır. Bölgenin kaderi buna bağlı...