Aslında kavramsal konular üzerine yazmak son derece zordur. Fakat “kelime”lerin kökenlerine inmek ve açıklamaya çalışmak da bir o kadar cezbedicidir. Özellikle “kavram”la ilgili literatürün içinde gezinirken farklı bakış açılarıyla (ya da diğer hakikatlerle mi demeliyim) karşılaşmak yeni bir arayışın da kapısını açar.
Milliyetçilik konusu da farklı bakış açılarının son derece zengin olduğu ve önemli bir literatüre sahip herkesin ilgisini çeken bir konudur. Ancak popüler kullanımın yanında bilimsel yaklaşımlar pek yer almaz. Bu çalışmada modernist milliyetçilerin yani Tom Nairn, Michael Hechter, John Breuilly, Eric Hobbawm, Ernest Gellner ve Benedict Anderson gibi isimlerin milliyetçiliğe ve ulus (nation) kavramına yaklaşımları üzerinde durmayı deneyeceğim. Modernist milliyetçi yaklaşımı benimseyen bu isimler “milliyetçiliğin” kentleşme, sanayileşme ve laikleşme gibi son dönem kavramlarla birlikte var olduğunu ve bu kavramlar olmadan açıklanamayacağını belirtmektedirler.
Tanımlarla başlamak gerekirse ilk önce Anderson’dan başlamak gerekir çünkü Anderson’un “Hayali Cemaatler” kitabı milliyetçilik için önemli bir kaynaktır. Ona göre “millet kavramı, aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde ‘hayal edilmiş bir siyasal topluluk’tur.” (Anderson, 2007:20). Milliyetçiliği ekonomik etkenler aracılığıyla çözümleyenlerin başında gelen Tom Nairn ise ‘The Break-Up of Britain’ adlı kitabında “kapitalizmin dünyayı hızla etkisi altına almasının tarihsel-toplumsal bir bedeli vardı: Bu bedel milliyetçilikti” demektedir. (Nairn’den aktaran Özkırımlı, 2013:110). Nairn, kapitalist ekonominin dengesiz gelişiminin milliyetçiliği oluşturan nedenlerin başında geldiğini belirtmektedir.
Hobsbawm (2010) ise ‘analitik düzlemde milliyetçilik milletlerden önce gelir. Milletler; devletler ve milliyetçilikleri yaratmaz, doğru olan bunun tam tersidir.’ der. (s.24). Hobsbawm milletleri, geniş halk kitlelerinin siyasete katılmasının eski düzeni yıkacağından korkan sınıfların icat ettiği gelenekler olarak tanımlamaktadır. (Özkırımlı, 2013:147) Burada Anderson’un “hayal edilebilir millet” tasavvurunun yerine Hobsbawm, milliyetçiliğin tamamen bir “icat” olduğunu belirtmektedir. Ona göre etnik tarihin ya da ortak yaşama dair kimi simgelerin sonradan yaratıldığı konusu tartışma götürmemektedir. Tam da bu noktada etno-tarihe bir yer açmanın gerekliliği söz konusudur.
Gellner’e göre ise milliyetçilik, ‘siyasi ve milli birimin birbiriyle uyumlu olması gerektiğini savunan ilkedir’ ve modern çağa özgü bir olgudur diyerek indirgemeci bir yaklaşım benimsemektedir. (Özkırımlı, 2013:159). Breuilly, milliyetçilik kavramını siyasi etkenlere bağlı olarak değerlendirmektedir. Ona göre milliyetçilik siyasi amaçlara ulaşmak için bir araçtır ve bu anlamda da yalnızca modern koşullarda ortaya çıkabilir. Bunun dışındaki her şey, ussal çözümlemenin sınırlarının dışındadır.
Son olarak Michael Hechter’in ‘iç sömürgeci modeli’ üzerinde durmakta yarar var. Bu model ile Hechter, siyasi bütünleşmenin oynaklığına işaret eder. Topluluklar arasındaki ekonomik dengesizlikleri kültürel farklılıklara bağlayarak, çevre bölgelerde rastlanan kültürlerin milli kültüre direndiğini belirtmektedir. (Hechter’den aktaran Özkırımlı, 2013:123).
Milliyetçi hareketler çoğunlukla kendi bağımsız siyasi birimlerini (ulus-devlet gibi) yaratmayı amaçlarlar. Bu olgu son zamanlarda özellikle iki kutuplu dünyanın sona ermesiyle ve yerel çatışmaların başlamasıyla Balkanlarda, Kafkasyada, Ortadoğuda, Doğu ve Batı Avrupa’da önemli ölçüde ilgi uyandırmıştır. Milliyetçi hareketler arasında benzerlikler olduğu bir gerçektir fakat deneyimler göstermiştir ki her bir hareket kendi özel koşullarına göre ele alınmalı ve değerlendirilmelidir (Gürses, 1998:23).
Sonuç olarak her milliyetçi hareketi kendi sosyal ve tarihsel koşulları içinde değerlendirmek gerekmektedir. Kuramsal açılımlar örnek bir olayı etraflıca açıklayamayabilir. Önemli olan kuramsal yaklaşımları örnek olaya göre yorumlayabilmektir. Yani milliyetçiliği ekonomik etkenlere indirgediğiniz zaman Kanada Qebec ve İsviçre’deki kantonların durumunu açıklayamazsınız. Keza İspanya’da Katalonya ve İtalya’da Kuzey İtalya ekonomik durumları iyi olduğu için geri kalanların yükünü çekmek istemediklerini belirtmektedirler. Bu da akla ekonomik etkenlerin ön planda olmadığını tam tersi bir durumun da söz konusu olabileceğini göstermektedir.
Örnek vermek gerekirse Güney Asya’daki milliyetçi hareketlere baktığımız zaman genelde geçmişlerinde hem etnik yapılarının hem de dinlerinin önemli ölçüde etkili olduğunu görmekteyiz. Sri Lanka’da Sinhala ve Tamiller iki ayrı etnik yapıya mensuptur ve Sinhala’lar Budist, Tamiller ise çoğunlukla Hindu’dur. Bu nedenle milliyetçiliklerinin önemli oranda bu iki unsurdan etkilendikleri bir gerçekliktir. Bu durum modernizmin “tasarımcı milliyetçilik” anlayışı ile uyuşmamaktadır. Fakat Sri Lanka’da Sinhala’ların ulus-inşa ederken ortaya koydukları motivasyonu modernist açıdan değerlendirebilir miyiz? Evet değerlendirebiliriz ancak bu motivasyon için ellerinde ciddi bir birikim olduğunu da eklemeliyiz. Bu nedenle modernist bakış açısı indirgemeci ve eksiktir dersek çok da iddialı bir önerme olmayacaktır.
Toparlayacak olursak Milliyetçiliğin teorik dayanağı tam olarak oluşmuştur denemez o nedenle örnek milliyetçi hareketleri çoklu teorik bir yaklaşımla analiz etmeyi düşünebiliriz.
KAYNAKÇA
Anderson, B. (2007), Hayali Cemaatler, İskender Savaşır (çev.). İstanbul. Metis Yayınları
Gellner, E. (1983). Nations and Nationalisms. Oxford: Blackwell
Gürses, E. (1998). Milliyetçi Hareketler ve Uluslararası Sistem. İstanbul: Bağlam Yayınları
Hobsbawm, E.J. (2010). Milletler ve Milliyetçilik. Osman Akınhay (Çev.). İstanbul. Metis Yayınları.
Özkırımlı, U. (2008). Milliyetçilik Kuramları. Ankara: Doğu Batı Yayınları
0 Comments