2000'li yılların başından itibaren yavaş yavaş başlayan blog yazarlığının bugün geldiği noktaya baktığımız zaman blog yazmanın giderek kurumsallaştığını ve egemen içerik üreticilerinin hegemonya alanına girdiğini söyleyebiliriz.

Burada ilk analiz etmemiz gereken blog yazarlarının nasıl bir içerik ürettikleri olacaktır. Dünyaya baktığımız zaman genelde siyasi ve kültürel bir bağlamda yazan blog yazarları Türkiye'de genelde "web" ve "teknoloji" gibi alanlara sıkışmış durumdadır. Sosyal medyanın daha da gelişmesi ve mikro-blogging (twitter, facebook) gibi araçların ortaya çıkması ile beraber blog yazarlığı biraz daha geri plana itilmiş durumdadır.

Blog yazma ile başlayan en büyük sorunlardan birisi sanırım yazarın "okunmadığı" vehmine kapılmasıdır. Oysa gelişmiş arama motorları sayesinde bir şekilde yazınızın konusuna ilgi duyan kullanıcılar yazınıza ulaşmakta, onu okumakta ve değerlendirmektedir. Burada önemli olan blog yazarının kendi düşüncesini uçsuz bucaksız web deryasına aktarmasıdır ki blog sistemleri de bunun için en kullanışlı platformlardan birisidir. Yazınızı denetleyecek bir editör ya da yönetici yoktur ve görüşlerinizi direk olarak bu havuza aktarıp kullanıcıların istifade etmesini sağlamanız mümkündür.

Bugün bir çok araştırma şirketi blogları ve sosyal medya araçlarını incelemekte ve değerlendirmektedir. Bu araçlardan aktarılan verileri toplamakta ve anlık analizler yaparak kitlelerin düşüncelerini öğrenmeye ve yorumlamaya çalışmaktadırlar. Bu noktada blog yazarlığının önemli olduğunu düşünüyorum. Köşe yazarlığından farkı ise blog yazarlığının bir filtre sisteminden geçmediği için araştırma kurumlarına daha net ve organik veriyi sağladığını düşünüyorum. Buradan blog yazarlığının demokratik bir eylem olduğunu da söyleyebiliriz. Herkesin kendi düşüncesini derli toplu söylediği, yazdığı ve savunduğu bir ortamın demokrasiye de katkısı tartışılmaz. 

Yukarıda da belirttiğim gibi blog yazarlığı 2000'li yılların başında bir ilerleme gösterecek gibi oldu ama daha sonra sosyal medya araçlarının çeşitlenmesi ile etkisini yitirdi. Ayrıca geriye kalan blog yazarlarının da sadece web teknolojilerine yönelmesi ile beraber blog yazarlığı iyice çoraklaşmaya başladı. Twitter ve instagram fenomenlerinin ortaya çıkması ile beraber aslında 2005 yılında yazdığım kehanetler de ortaya çıkmış oldu. O zaman da internet kullanıcılarının web sayfalarındaki gezinme istatistiklerinden blog yazarlığının giderek mikro bir sürece gireceğini ve blog yazılarının kısalması gerektiği üzerinde çokça durmuştum. Bugün bunun ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım.

Okumayı sevmiyoruz. Bu nedenle özet olan her şey zihnimize son derece konforlu geliyor. Bu da özet bir zihni yapının oluşmasını besliyor. Blog yazarlığının tekrardan popülerleşmesi için blog yazarlarının yönteme yoğunlaşması gerekmektedir. Daha keskin analizler ve daha doyurucu bir içerik blog yazınızın okunmasını sağlayacak ve bu sayede blog yazarlığı yoluna devam edecektir temennisi ile yazıyı burada noktalayalım.