İran'ın Ortadoğu'da genişleyen etkisi ve Suudi Arabistan'ın öncülüğünde kurulan blok tarafından Yemen'e yapılan hava saldırısı, bölgesel rekabetin iyice kristalize olduğunu ve bu durumun mezhep eksenli bir fay üzerinden hareket ettiğini göstermektedir.


Her ne kadar Yemen'de yaşanan sorunların kökeninde geçmişe dönük ekonomik, siyasi ve ideolojik bazı nedenler olsa da bugün ülkenin egemenlik anlamında parçalanmış olmasının en belirleyici açıklaması, Yemen'in İran ve Suudi Arabistan'ın rekabet alanı olmasından kaynaklanmaktadır.

Yemen'in bir kısmında Sana dahil olmak üzere Husiler (doğru kullanım Huti) diğer kısmında ise Suudi Arabistan'ın desteklediği Hadi yönetimi bulunmakta. Ayrıca hemen güneyde Aden de Hadi yönetiminde. Zaten bir kaç gün önce Husilerin Aden'e başlattıkları askeri harekatın hemen arkasından Suudi Arabistan'ın havadan bombardımanı geldi. Bu arada Husiler ya da orjinal adı ile Husi Ensarullah hareketinin üyelerinin geneli Yemen'deki Şii Zeydilerden oluşmaktadır. Bunun yanında bir takım sosyalist ve muhalif grupların da Husiler ile beraber hareket ettikleri bilinmektedir. Yalnız Husileri direk Şii bir hareket olarak ele almaktansa üyelerinin çoğunluğunu Şii Zeydilerin oluşturduğu bir siyasi hareket olarak ele almakta yarar var diye düşünüyorum. İran'ın bölgede etkisi son derece yüksek, Suudilerin son bombardımanından sonra İran dışişleri bakanı Zarif ve diğer İranlı yöneticilerin uluslararası güçleri göreve davet etmesi ve diplomasi çağrısı ise etkisini göstermiş değil. Çünkü İran'ın uzun yıllardır bölgede yürüttüğü sistemli ve planlı strateji biliniyor.

Aslında bu durum İran ve Suudi Arabistan arasından uzun yıllardır yaşanmaktadır. İran 1979 İslam devriminin ardından , Suudi Arabistan ise Afganistan'da yaşanan Sovyet işgali ile beraber bir takım radikal örgütlerin finansmanını sağladılar. İran, Ortadoğu'da Hizbullah'ı güçlendirip geliştirirken diğer yandan da Afganistan'da Suudiler tarafından El-Kaide'nin temelleri atılmıştır. Hatta İran, Bahreyn'de Hizbullah Al Hicaz ve Irak'ta ise Bedir Tugay'ını kurmuştur. Bu mezhepsel fay kırığını 79 yılına tarihleyebiliriz. O andan itibaren gerek Suriye gerek Lübnan ve ardından Irak ve Yemen'de sürekli şekilde vekalet savaşları yürütülmüştür. Bu iki ülkenin verdiği bu destekleri yatırım olarak değerlendirirsek İran yaptığı yatırımlardan geri dönüş almıştır. Oysa Suudiler yatırımlarının karşılığı konusunda bir takım sıkıntılar yaşamıştır. Çünkü El-Kaide bir süre sonra Suudilerin de düşman listesine girmeyi başarmıştır. Oysa Hizbullah faaliyet gösterdiği alanlarda ciddi bir toplumsal destek sağlamayı başarmıştır. El-Kaide tarzı oluşumlar da önemli bir selefi toplumsal zemin yakalamış olsa da Suudiler bu akımları kontrol etmekte zorlanmışlardır ve karşı pozisyon belirleyerek Işid örneğinde olduğu gibi koalisyon güçleri ile beraber hareket etmişlerdir.

Yemen'in büyük bir kısmını kontrol eden Arap El-Kaidesi adlı oluşumun da bugün yapılan tartışmaların arasında unutulmaması gerekiyor.

Görünen mezhepsel bir jeopolitiğin ortaya çıktığıdır. Yemen adeta bir Vietnam'a dönüşmüş, İran ve Suudi Arabistan arasından uzun süredir devam eden soğuk savaşın pratiğe döküldüğü bir alan olarak göze çarpmaktadır. Bir de tabi Yemen örneğinde şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bugün Yemen'in yüzde 30'u Şii ve geneli Husi Ensarullah hareketine destek veriyor. Husi Ensarullah, İran menşeli bir siyasi-ideolojik hareket olsa da Yemen'de toplumsal anlamda karşılığı var buna karşılık Suudi Arabistan ve Arap Blokunun Yemen'de böyle bir toplumsal karşılığı olduğunu söylemek zor. Bu nedenle yapılan hava saldırıları, karadan yapılacak bir kontrol müdahalesi olmazsa işe yaramayabilir. Bunu Suudilerin de hesapladığını düşünürsek yakın zamanda bir "kara harekatı" da gündeme gelebilir. Aksi takdirde bu hava saldırıları Husi Ensarullah hareketinin arkasındaki toplumsal desteği arttırmaktan başka bir işe de yaramayabilir.

Bir diğer önemli nokta da bu mezhep jeopolitiğini sonuna kadar kullanmak isteyen İran'ın stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğidir. 79 yılından beri stratejisini adım adım uygulayan İran, Şiilerin yaşadığı ülkelerde ciddi bir yapılanma içerisine girmektedir. Bir süre sonra bu kontrol fiziki kontrole dönüşmektedir. Bu nedenle İran'ın bölgedeki rekabetini farklı düzlemlere çekmesi ve yayılmacı anlayıştan vazgeçmesi gerekmektedir.

Asıl korkutucu olan ise bu mezhepsel çatışmanın bütün Ortadoğu'yu sararak en kötü senaryoyu harekete geçirebileceği gerçeğidir.