ABD Başkanı Barack Obama'nın dış politik yaklaşımı ile ilgili belki de en etkileyici ve aydınlatıcı çalışma Atlantic'ten Jeffrey Goldberg'in geçenlerde yayınladığı The Obama Doctrine başlıklı yazı olmalı diye düşünüyorum. Yazıyla ilgili ayrıntılı bir analizi de dün paylaşmıştım. Ancak Obama'nın Amerikan dış politikası ile ilgili söyledikleri yankılanmaya devam ediyor.
Yine Atlantic'ten Niall Ferguson "Barack Obama’s Revolution in Foreign Policy-Dış Politikada Barack Obama Devrimi" başlıklı bir analiz yayınladı. Yazıda yoğun bir Obama eleştirisi var.
Öncelikle yazara göre, Obama kendisini çok akıllı buluyor. Yazar bu bilgiyi Obama’nın ulusal güvenlik takımındaki arkadaşlarından öğrendiğini de ekliyor. Buradan anladığımız kadarıyla, Obama  Ulusal Güvenlik toplantılarında kendisini “odadaki en akıllı kişi” olarak görüyor. Obama’nın kibirli olduğunu ve ABD Dış politika tarihindeki aktörleri ve yapıları önemsemediğini hatta küçümsediğini öğreniyoruz.
Yakın çalışma arkadaşlarına burun kıvıran Obama’nın geleneksel ABD müttefiki ülkeler konusunda da şüpheci olduğunu ekliyor Ferguson.
 “Kamboçya ve Laos’un üzerine 2.Dünya savaşında attığımızdan fazla bomba attık, sonra ne oldu. Nixon ve Kissinger’a bakın.” 
Diyen Obama’nın Amerikan dış politik tarihine bakış açısı son derece eleştirel. Yani dünkü yazıda da belirttiğim gibi Barack Obama, yapacağı hamle ile yapmayacağı hamlenin sonuçlarının farklı olması gerektiğini, eğer aynı ise neden hamle yapmasının gerektiğini sorguluyor.
Obama’nın Ortadoğu’yu ikinci plana atan yaklaşımı ve ABD dış politikasının merkezine Pasifik bölgesini ve Çin’i alması da son derece eleştirilen bir başka konu. Mesela İsrail’in güvenliği gibi meseleler bile Obama için ilk planda değil. Bu durum klasik ABD dış politikasına bakıldığında “kalıpları kıran” bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ortadoğu'da Suudiler out, İran in, diğer yandan Vietnam ve Küba ile geliştirilen ilişkiler İngiltere ile olan ilişkilerden daha düzgün bir seyirde izliyor.
   Ferguson’a göre: 
"Obama doktrini diye bir şey yok, Bu bildiğiniz ABD Dış Politikasında bir devrimi ifade ediyor. Obama’nın söyledikleri özetle şu: “Düşmanlar dost olmalı, dostlar ise düşman…”
Yine Ferguson büyük stratejiler sonuçlarıyla yargılanır, amaçlarıyla değil diyerek Obama’nın “vur emri” vermediği Suriye ile ilgili bilgileri paylaşıyor. Suriye’de 470 bin insan öldü. 4.8 milyon kişi yerinden oldu. 1970’lerden beri Rusya ilk defa yeniden Ortadoğu sahnesine çıktı. Irak’ta yapılan müdahale sonrası ortaya çıkan sonuç ile Suriye’de hamlesiz kalmak arasında pek fark yok, hatta Suriye’de ortaya çıkan sonuç daha kötü.
Sonuç olarak yine dün tartıştığımız konuya geri döndük. Obama’nın Suriye’de “vur emrini” vermemesi, bölgeyi daha da derinden etkileyen bir şiddet sarmalının içine sokmuştur. ABD bölgede hem İran hem de Rusya gibi aktörlerle beraber hareket eden bir görüntü vermiş, geleneksel müttefiklerini ise ötelemiştir. Bu durum Ferguson’un da belirttiği gibi bir doktrinden ziyade ABD dış politikasında bir “devrim”e karşılık gelmektedir. Peki bu stratejik dönüşüm ABD müdahaleciliğini ilerde nasıl etkileyecek? 
Başkanlığa iki yakın adaydan birisi Clinton’un seçilmesi durumunda Obama’ya yakın ama müdahale konusunda tereddüt göstermeyecek bir dış politik yaklaşım bekleyebiliriz. Trump’un kazanması durumunda ise ne olacağını kestirmek zor.