90'lı yıllar ile beraber özellikle Sovyetlerin dağılması sonucunda "güvenlik" anlayışı ve yaklaşımlarında derin dönüşümler yaşanmıştır. İnşacı yaklaşımların güvenlik kavramını hem genişlettiği hem de derinleştirdiği söylenebilir.

Güvenlik kavramı; birey, ulus ve ulus üstü analiz düzeylerine doğru derinleşmiş ve bunun yanında çevre, toplum vb. gibi devletin temel aktör olduğu alanları da kapsayarak genişlemiştir.

Burada güvenlikleştirme teorisine girmeden önce güvenliğin ne olduğunu tanımlamak da gerekmektedir. Çok tartışmalı bir kavram olsa da basit olarak "güvensizliğin olmadığı durumu" güvenlik olarak tanımlamak mümkündür. Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde yıllar boyunca geleneksel bir yaklaşım içerisinde değerlendirilen güvenlik kavramının, devlet güvenliğini merkeze alan söylemsel yapıdan inşacı bir açılım yaparak kimliksel, toplumsal ve çevresel sektörlere yayılan bir mecrayı kuşatma çabası, güvenlik kavramı çevresinde yapılan tartışmalara önemli bir derinlik kazandırmıştır.

Güvenlikleştirme teorisi ilk olarak Waever tarafından ortaya atılmıştır. 1995 yılında ortaya atılan kavram Kopenhag okulunun diğer çalışmaları ile beraber güncellenmiş ve bir külliyat oluşmuştur. İnşacı bir temelden yaklaşan güvenlikleştirme (securitization) güvenliği bir söz eylem (speech act) olarak görmektedir. Yani güvenlik tehditleri söz eylemler ile inşa edilir ve bunlara karşı yapılacak hamleleri de meşru bir hale sokar. Burada özellikle speech act (söz eylem) ve ikna edilecek kitlenin durumu son derece önem kazanmaktadır. Güvenlikleştirme sürecinde yapılan eylemlerin genel olarak tehdidin artmasına neden olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle "meşruluk"un güvenlikleştirme sürecine olan etkisi ve güvenlik ikilemlerinin ortaya çıkma süreçlerinin de üzerinde durulması gerekmektedir.

"Güvenlikleştirme"yi bir meşruiyet biçimi olarak tanımlamak sanırım çok yanlış olmayacaktır.

Bu noktada Kopenhag Okulu’nun güvenlik kavramı bağlamında "normatif" bir duruşa sahip olduğunu söylemek mümkündür. Okula göre farklı alanlardaki konuların güvenlik alanına taşınması içerisinde bazı riskleri de barındırmaktadır. Bu nedenle dünya politikası ve uluslararası ilişkilerin erişmesi gereken durumun güvenlikleştirme değil güvenlik-dışılaştırma olduğunu iddia etmektedir.

Söz eyleme atfettiği aşırı önem ve ülkelerin siyasal bağlamlarını yeterince ele almaması teorinin zayıf olduğu noktalar olarak teorik çalışmalar içerisinde eleştirilmeye devam etmektedir. Ayrıca ikna edildiği söylenen hedef kitlenin nasıl analiz edildiği sorusuna verilen cevap da yeterli bulunmamaktadır.

Daha geniş bir okuma için söz konusu teorinin ortaya atıldığı kaynak kitap: Ole Waever, “Securitization and Desecuritization”, Ronnie D. Lipschutz (ed.), On Security, New York: Columbia University Press, 1995

Bir başka yararlı okuma için Buzan, Barry, Ole Wæver, and Jaap de Wilde. Security: A New Framework for Analysis. Boulder, Colo: Lynne Rienner Pub, 1998.

Ayrıca Nebi MİŞ'in "güvenlikleştirme" ile ilgili Türkçedeki en yetkin çalışması olan ve Akademik İncelemeler Dergisinde yayınlanan Siyasal Olanın Güvenlikleştirilmesi isimli makalesi okunabilir.