Trump’un İran ile yapılmış olan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından başlayan kaos, ABD mahfilinden gelen yeni hamlelerle içinden çıkılmaz bir anafora dönüşmüş durumda. 21 Mayıs Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Heritage Foundation’da yaptığı “Nükleer Anlaşmadan Çekildikten Sonra Yeni Bir İran Stratejisi” başlıklı sunumunda Washington yönetiminin yeni İran politikasını/projesini/stratejisini açıkladı.
Trump’un İran ile yapılmış olan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından başlayan kaos, ABD mahfilinden gelen yeni hamlelerle içinden çıkılmaz bir anafora dönüşmüş durumda.
21 Mayıs Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Heritage Foundation’da yaptığı “Nükleer Anlaşmadan Çekildikten Sonra Yeni Bir İran Stratejisi” başlıklı sunumunda Washington yönetiminin yeni İran politikasını/projesini/stratejisini açıkladı.
İran’a eşi benzeri görülmeyen mali yaptırımların uygulanacağından dem vuran Pompeo’nun “12 madde”halinde sıraladığı “strateji”, bir stratejiden çok “proje”ye benziyor. Bu proje de İran’da rejimin değişmesi çağrısından başka bir şey değil. Daha önce de Trump’un çeşitli tweetlerinde İran halkı bizim dostumuzdur minvalindeki sözleri aslında bu amaca yönelik atılmış adımlar olarak bir kenarda duruyor.
Pompeo’nun bu konuşma sırasında ortaya koyduğu 12 maddeyi özetlemek gerekirse, birkaç madde dışında nükleer faaliyetlerle ilgili olmadığı görülüyor. İran’ın bölgesel askeri faaliyetlerinin durdurulması, balistik füze kapasitesinin sınırlandırılması, Irak, Suriye ve Yemen’in silahsızlandırılması gibi konular daha fazla yer kaplıyor. Yani kısacası İran’ın bölgesel bir hegemonya inşa etmesi kabul edilmiyor. "Liberal Westphalian" yaklaşım İran rejiminin enerji bölgelerine ve enerji güzergahlarına hakim olmasını istemiyor. Konunun özü aslında bu ama gelin biz konuşmanın teferruatı arasında bir gezintiye çıkalım.
Şimdi gelelim bu ünlü 12 talebin ne olduğuna;
İran, Uluslararası Atom Enerji Ajansına nükleer programının askeri boyutlarını tam olarak açıklamak zorunda ve doğrulanabilir bir şekilde bu işi ahlaki olarak terk etmeli.
İran zenginleştirmeyi durdurmalı ve ağır su reaktörünü kapatmalıdır.
İran aynı zamanda Uluslararası Atom Enerji Ajansına tüm ülke genelinde erişim sağlamalıdır.
İran, balistik füzelerin çoğalmasına son vermeli ve nükleer yetenekli füze sistemlerinin daha fazla fırlatılmasını veya geliştirilmesini durdurmalıdır.
İran, tüm ABD vatandaşlarını, ortaklarımızı ve müttefiklerimizin vatandaşlarını serbest bırakmalı.
İran, Lübnanlı Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad gibi terörist gruplarına destek vermemeli. İran, Irak Hükümeti'nin egemenliğine saygı duymalı ve Şii milislerinin silahsızlandırılması, terhis edilmesine ve yeniden entegrasyonuna izin vermeli.
İran ayrıca, Husi milisleri için askeri desteğini sona erdirmeli ve Yemen'de barışçıl bir siyasi anlaşma için çalışmalı.
İran komutasındaki bütün güçleri Suriye'den geri çekmeli.
İran da Afganistan ve bölgedeki Taliban ve diğer teröristlere desteğini sonlandırmalı ve El Kaide liderlerini barındırmayı bırakmalı.
İran, Devrim Muhafızları Kudüs Güçlerinin dünyadaki teröristlere ve militan ortaklara verdiği desteği sona erdirmeli.
Ve ayrıca, İsrail’i yok etme tehditleri ve Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne füze ateşlemesini de içeren tehdit edici davranışlarına son vermeli. Bunların çoğu ABD müttefiki.
Pompeo’nun 12 maddeyi sunduğu bu konuşmasından bazı temel söylemlerine baktığımız zaman;
“Başkan Trump, anlaşmadan basit bir nedenden ötürü çekildi: İran İslam Cumhuriyeti liderlerinin yarattığı riskten dolayı Amerikan halkının güvenliğini garanti edemedi.”
“Irak'ta İran, Şii milis gruplarını ve teröristleri Irak Güvenlik Kuvvetlerine sızmak ve zayıflatmak ve Irak'ın egemenliğini tehlikeye atmak için destekledi - bunların hepsi JCPOA (nükleer anlaşma sırasında oldu).“
“Afganistan'da, İran'ın Taliban'a silah ve fon şeklinde desteği daha fazla şiddete yol açmakta ve Afgan halkı için barış ve istikrarı engellemektedir.”
“Rejimin bölgedeki istikrarsızlaştırma faaliyetlerine karşı mücadele etmek, terörün finansmanını engellemek ve İran'ın füzelerin ve barış ve istikrarı tehdit eden diğer gelişmiş silah sistemlerinin çoğalmasını ele almak için müttefiklerle çalışmaya devam edeceğiz.”
“Rejim yıllardır tüm Ortadoğu bölgesinde savaşıyor. Yaptırımlarımız yürürlüğe girdikten sonra, ekonomisini canlı tutmak için mücadele edecek. İran bir seçim yapmak zorunda kalacak. İkisini de yapacak kaynaklara sahip olmayacak.”
“İran rejimi nihayetinde aynaya bakmak zorunda kalacak. İran halkı, özellikle de gençleri, ekonomik, politik ve sosyal değişim için gittikçe daha fazla istekli.”
"Sadece müttefiklerimiz ve ortaklarımızla değil, İran'la da yeni adımlara açığız. Ama eğer İran büyük değişiklikler yapmaya istekli ise."
“İran’da büyük değişikliklerin gerçekleşmesi karşılığında, Birleşik Devletler, İran halkına fayda sağlayacak eylemlerde bulunmaya hazırdır. Bu eylem alanları bir dizi şey içerir.”
“Gelecek yıl İran'da İslam Cumhuriyeti Devrimi'nin 40. Yıldönümü kutlandı. Bu noktada şunu sormamız gerekiyor: İran Devrimi İran halkına ne verdi? Rejim, kendi vatandaşlarına Ortadoğu'da acı ve ölüm vaad ediyor. İran’ın ekonomisi durgun ve ve daha da kötüye gidiyor. Gençleri, hayal kırıklığına uğramış hırsların ağırlığı altında soluyor. 21. yüzyılın özgürlüklerini ve fırsatlarını takip etmek için can atıyorlar.”
“Şimdi, yüce lider ve İran rejiminin, bu eski ve gururlu ulus için tarihsel olarak yararlı bir şey yapma cesaretini toplama zamanıdır.”
“Eğer, özellikle de İran liderleri, Başkanın samimiyetinden veya vizyonundan şüphe ederse, Kuzey Kore ile diplomasiye bakmalarına izin verin. Kim Jong-un'la tanışmaya istekliyiz, Trump yönetiminin en zorlu rakiplerimizle bile en büyük zorlukları çözmeye yardımcı olmak için diplomasiye olan bağlılığını vurgulamaktadır.”
Konuşmadan dikkatimi çeken bölümler bunlar oldu. Özellikle son söylemleri İran’da rejimin değişmesine dönük açık çağrıları da barındırıyor. Zaten Bolton ve Pompeo’nun göreve gelmesinden sonra İran’a karşı sertleşecek bir ABD bekleniyordu. Bu tarz sözde diplomatik hamleler ise dostlar alışverişte görsün hesabı Ortadoğu için pek bir şey ifade etmiyor. ABD gerektiği takdirde bu işi “zor”la çözeceğinin sinyallerini vermeye devam ediyor.
Pentagon Sözcüsü Rob Manning, Pompeo'nun açıklamaları kapsamında Pentagon'un da bu konuda bir adım atıp atmayacağına ilişkin soruya, "İran istikrarsızlık yaratan bir güçtür ve bunu engellemek için elimizden geleni yapacağız" yanıtını verdi.
Konuşmada yer alan taleplerin nükleer faaliyetlerden çok İran’ın güvenliğinin tamamını kapsayan faaliyetler olduğu görülüyor. İran konvansiyonel olarak eksik olduğu alanları asimetrik bir savaş yaklaşımı ve genellikle vekil aktörleri desteklediği bir tutuma dönüştürmüş durumda. İran'ın, güvenliğinin önemli bir unsuru olarak gördüğü şeyden vazgeçmesi ve daha geniş bir dizi yeni güvenlik garantisine sahip olmayan bir duruma istekli olması mantıklı durmuyor. Birçok İranlı yetkili İran’ın savunmasının Şam’dan Bağdat’tan hatta Kabil’den başladığını düşünüyor.
Pompeo’nun konuşmasında önemli yer tutan isimlerden birisi de Kudüs Güçleri komutanı Kasım Süleymani. Ortadoğu’da İran’ın etkin olduğu tüm bölgelerde görünen bir isim Süleymani. İran’ın Ortadoğu’da vekil özneler aracılığıyla yürüttüğü askeri ve istihbari operasyonların başında olmakla itham ediliyor. İran’da ise rejimin üzerinde önemle durduğu bir isim Süleymani.
Tahran'daki Devrim Muhafızları'nın komutan yardımcısı İsmail Kowsari ise Pompeo’nun konuşması ile ilgili yaptığı konuşmada “İran halkı bunun karşısında birleşmeli ve Amerikan Dışişleri Bakanı'nın ve onlara destek veren herkesin ağzına güçlü bir yumruk atmalı” cevabını verdi. Kowsari sözlerine şu şekilde devam etti “Tarih, Hiroşima ve Nagazaki'ye yapılan saldırılarla Amerika'nın füzelerle ilgili en büyük suçlu olduğunu gösterdi. Süleymani tek kişi değil. İran’ın büyük insanları ona destek oluyor”.
İran tarafı yoğunlukla Bolton ve Halkın Mücahitleri Örgütünü suçlamaya devam ediyor. ABD ulusal güvenlik danışmanı John Bolton’un, İran hükümetinin terörist grup olarak gördüğü Halkın Mücahitleri Örgütünün bir destekçisi olduğu dile getiriliyor.
Sonuç olarak İran’da iktidar olarak iki taraftan bahsetmek mümkün. Bir tarafta Hamaney ve Süleymani diğer tarafta ise Ruhani ve Zarif. İlk grup İran’ın sert ve taviz vermeyen yanını temsil ediyor. Nükleer anlaşmanın sonlanmasından beri iktidardaki güçlerini konsolide ettikleri ve giderek güçlendikleri değerlendiriliyor. İkinci grup ise daha çok diplomatik çabalardan yana duruyor. Ancak Hamaney’in onay vermediği kararları almaları söz konusu değil. Manevra alanları giderek daraldı ve AB ile yürütülen görüşmeler de giderek sıkışmaya başladı. Rusya ve Çin dışında nükleer anlaşmayı kurtarmaya dönük fazla bir şansları kalmadı. AB kendisini yaptırımlardan istisnai tutacak bir takım plan ve projeler peşinde koşsa da ABD yaptırımlar konusunda Avrupa’ya da taviz vermeyeceğini göstermiş durumda. Hatta birçok Avrupalı şirket İran’dan çekilmeye başladıklarını duyurdu.
Ortadoğu giderek daha istikrarsız bir noktaya doğru giderken Rusya bölgede kendisine daha geniş bir diplomatik alan yaratabilir. Muhtemelen İran bundan sonra kritik görüşmelerini Rusya üzerinden yapacaktır. İsrail de Netenyahu ziyareti ile Rusya’yı ortak diplomatik araç olarak gördüğünü teyit etmiş oldu. Bunun bölgeye yansıması Rusya’nın etkinliğini arttırma olarak okunabilir.
ABD’nin İran stratejisi aslında bir stratejisizliğin de resmini ortaya koyuyor. Çünkü İran’da rejimin değişmesi bir stratejiden çok “temenniye” dayanıyor. Rejim değiştikten sonra bölgede ne olacağı ile ilgili Pompeo’nun tek bir açıklaması yok. Kısacası ABD’nin bir “B” planı yok. “B” planı olmayan ABD’nin geçmiş tecrübelerine bakarsak İran’da rejimin değişmesi Irak ve Suriye’de olanlara benzer bir süreci tetikler gibi görünüyor. Daha doğrusu ABD’nin stratejisi bu işi Irak ve Suriye benzeri bir parçalanma sürecine sokma gibi görünüyor.
Bunun mümkün olup olmadığına dair ABD tarafının bir fikrinin olup olmadığı konusunda ise henüz bir işaret görünmüyor.
YORUMLAR