Henry Kissinger’in 2012
yılında Foreign Affairs için yazdığı “The Future of U.S.-Chinese Relations”
isimli makale günümüz ABD-Çin ilişkileri ve bu ilişkinin sistemik etkileri üzerine
önemli tespitler içeriyor. Bu makale ile beraber Kissinger’ın yazdığı Dünden
Bugüne Çin isimli kitap konu ile ilgili ABD cenahında yazılan tecrübe
ve bilgi kaynaklı en önemli eserlerden ikisi olarak gösterilebilir.
Başlıkta da görüldüğü gibi
Kissinger ABD-Çin ilişkilerinin “çatışmaya” dönük bir işaret verdiğini kabul etse
de bunun sadece bir “tercih” meselesi olduğunu belirtiyor. İki ülke arasındaki “üstünlük”
mücadelesini kaçınılmaz olarak görürken bu mücadelenin mantıklı ve diplomatik
bir çerçeve içine oturtulması gerektiğini öneriyor.
Çatışma
Beklentisi Yeni Normal mi?
Hem ABD hem de Çin tarafında “işbirliği”
ile ilgili dile getirilen beylik lafların giderek klişe olmaya başladığı ve Graham
Allison’un Tukidides tuzağı benzetmesi ile beraber ortaya koyduğu “çatışma”
beklentisinin yeni normal olduğu bir gündem, ilişkilerin güç mücadelesine
indirgendiği belirsiz bir döneme girildiğini gösteriyor. Özellikle ABD
tarafında yazılan bazı kitaplar bu çatışma algısını giderek kuvvetlendiriyor.
Peter Navarro’nun “Death by China”
ve Michael Pillsbury’nin yazdığı “The
Hundred-Year Marathon: China's Secret Strategy to Replace America as the Global
Superpower” isimli kitapların ABD devlet elitini, özellikle de Başkan Trump’ı
etkilediği biliniyor.
ABD’li stratejik düşünürler
Çin’in iki uzun vadeli hedefi takip ettiğini iddia ediyor: ABD’yi Batı Pasifik’ten
uzaklaştırmak ve Asya’yı Çin’in ekonomik ve dış politika çıkarlarına riayet
eden bir blok olarak birleştirmek. ABD tarafından yazılan güvenlik raporları
özellikle Çin’in adalar yoluyla bölgede egemenliğini tahkim eden bir yaklaşımı
benimsemeye başladığı konusunda kaygılı bir profil çiziyorlar.
“ABD
Değerlerine Zıt Bir Dünya”
2017 yılının sonuna doğru
yayınlanan ABD Ulusal Savunma Strateji Belgesine göre; “Çin ve Rusya, Amerikan güvenliğini ve refahını aşındıran bir yaklaşımla
Amerikan gücüne ve çıkarlarına meydan okuyor. Ekonomileri daha az özgür ve daha
az adil.” Belgenin bir başka yerinde ise şu ifadeler dikkat çekiyor; “Çin ve Rusya, kritik altyapımızı ve komuta
kontrol mimarimizi tehdit edebilecek gelişmiş silahlar ve yetenekler
geliştiriyorlar. Her yıl, Çin gibi rakipler yüz milyarlarca dolar değerinde ABD’ye
ait fikri mülkiyeti çalıyorlar.”
ABD strateji belgesinde en
dikkat çeken detaylar ise şu cümlede; “Çin
ve Rusya, ABD değerlerine ve çıkarlarına karşı zıt bir dünya oluşturmak
istiyor. Çin, Birleşik Devletleri Hint-Pasifik bölgesinden çıkarmak, devlet
güdümlü ekonomik modelinin kapsamını genişletmek ve bölgeyi kendi lehine
yeniden düzenlemek istiyor.”
Kissinger makalesinde “Elbette, güçlerin yükselişi tarihsel
olarak sıklıkla yerleşik ülkelerle çatışmaya neden olmuştur. Ancak koşullar
değişti. 1914’te bir dünya savaşına bu kadar içten giden liderlerin, dünyanın
sonunda nasıl olacağını bilmeleri durumunda bunu yapmaları şüphelidir.” diyerek
total bir savaş ihtimalinin çok zor olduğu tespitini yapıyor.
ABD-Çin arasındaki ilişkilerin
bir çatışmaya evrileceği tahmininde bulunan isimlerden biri, SSCB yıkıldıktan
sonra tarihini sonunu ilan eden Fukuyama. “Karl Marx'ın söylediği bazı şeylerin
doğru olduğu ortaya çıkıyor. Aşırı üretim krizi gibi. Ancak liberal düzenin
makul rakibi sosyalizm değil, Çin'in devlet kapitalizmi modeli olacak..."
diyen Fukuyama ABD ve
Çin'in sıcak bir çatışmaya gireceği konusunda da endişeli. Bunun Kuzey Kore
üzerinden, Güney Çin Denizindeki bir çatışma ya da Tayvan üzerinden ortaya
çıkabileceğini düşünüyor.
Uzun
Süreli Çatışma Huzursuz Edici Sonuçlar Doğurur
Kissinger; Soğuk savaş
konusundaki benzetmeler ile ilgili ise “Çin
Rusya değil. Çağdaş Çin aksine dünya ekonomisinde dinamik bir faktördür. Tüm
komşularının ve ABD de dahil olmak üzere Batılı sanayi güçlerinin çoğunun ana
ortağıdır. Çin ile ABD arasındaki uzun süreli bir çatışma, dünya ekonomisini
herkes için huzursuz edici sonuçlarla değiştirecek.” yorumunu yapmış.
Kissinger; Çin tarafında resmi
söylemin hegemonik mücadele yaklaşımını hiçbir zaman dillendirmediğini ancak Çin’in
yarı resmi basınında ve araştırma enstitülerinde, ilişkilerin işbirliğinden
ziyade hesaplaşmaya yöneldiği teorisine destek vermek için yeterli materyal
bulunduğunu belirtiyor. Burada iki ülkenin birbirini algılama problemi üzerinde
de durmak gerekiyor. Çünkü Çin’in bölgesel güvenliği ile ilgili attığı adımlar
bir “hegemonya”
yaklaşımı olarak algılanabilirken keza ABD’nin de bölgede bulunan müttefikleri
ile yaptığı işbirliği Çin tarafından bir çevreleme (containment) olarak
algılanabiliyor.
ABD tarafı Çin’i “yükselen bir
güç” olarak nitelendirirken Çin, kendisini yükselen bir güç olarak değil, iki
bin yıl boyunca bölgede baskın olan ve sömürgeciler tarafından geçici olarak
yerinden edilmiş bir güç olarak görüyor. Aslında ABD ve Çin arasında
ilişkilerin bu kadar sürtünmesinin temelinde bu algı boşluğunun ciddi bir rol
oynadığını söylemek mümkün.
“Sınırlı Bütçe, Sınırsız
Diplomasi”
Kissinger’a göre gerçek bir
çatışmada, her iki taraf da birbirine feci zarar verecek yeteneklere ve
ustalığa sahip bu nedenle her iki ülkenin de önemli bileşenleri oldukları uluslararası
düzeni inşa etme konusunda daha istekli olmaları gerektiğinden dem vuruyor.
Çin’in en büyük stratejik
korkusu, Çin’in çevresinde Çin’in topraklarına dokunabilecek ya da kendi iç
kurumlarına karışabilecek askeri konuşlamalar yapılması iken ABD'nin en büyük
korkusu ise Asya-Pasifik'ten çıkarılmak.
Bu noktada Kissinger şunu
öneriyor; “Washington’un yapması gereken, bütçe
kısıtlamalarına dayanan bir savunma politikasını sınırsız ideolojik amaçlara
dayanan bir diplomasi ile birleştirmek.”
Kissinger’ın 2012 yılında
yazdığı makaleden günümüze gelirsek John Mearsheimer’ın ABD-Çin ilişkileri ile
ilgili The Great Delusion isimli kitabında yaptığı tespitlere
değinmeden geçmek olmaz. Mearsheimer "...Bugün
ABD’nin yükselen bir Çin’e ya da Britanya’nın I. Dünya Savaşı’ndan önceki
yıllarda yükselen bir Almanya’ya nasıl baktığını düşünün. Amerikan liderleri,
Çin’in gelecekteki niyetlerini kesin olarak bilemezler...." diyerek
neo-realist bir çözümleme yapıyor.
Ve şöyle devam ediyor: "...Çin de ABD’nin kendisine karşı
saldırgan niyetleri olabileceğinden korkacaktır. Tıpkı Almanya'nın büyük
savaştan önce Britanya'nın niyetlerine güvenmediği gibi..." Ancak
Mearsheimer da geleneksel bir savaştan daha çok Tayvan üzerinden gelişebilecek
bölgesel bir savaş olasılığından bahsediyor.
Çin’in 2015 yılında
yayınladığı China’s Military Strategy belgesinin hemen girişinde ise şu
ifadeler dikkat çekiyor:
“Günümüz
dünyasında, çok kutupluluk ve ekonomik küreselleşmeye yönelik küresel eğilimler
yoğunlaşıyor ve hızla bir bilgi toplumu ortaya çıkıyor. Ülkeler, paylaşılan
kader topluluğuna giderek daha fazla bağlanmaktadır. Barış, kalkınma, işbirliği
ve karşılıklı yarar, zamanımızın karşı konulmaz bir gerçeği haline gelmiştir.”
0 Comments