ABD Başkanı Donald Trump’un “ticaret savaşları iyidir” düsturu ile başlattığı ve yaklaşık 20 aydır ABD-Çin ilişkilerini küresel ekonomiyi etkileyecek bir anafora doğru sürükleyen süreç, olumlu bir şekilde nihayete erme belirtileri göstermeye başladı.

İki ülke arasında devam eden ticaret müzakerelerinin Washington’da yapılan 13.turunda “kısmi ve sınırlı bir anlaşma” sağlandı. Trump sürecin birkaç aşamadan oluşacağını deklare ederken, söz konusu kısmi anlaşmanın “ilk aşama”sının (Aşama-1) sonuçlandığını belirtti.

İki tarafın hemfikir olduğu nokta “önemli bir ilerleme kaydedildiği” yönünde. Ancak genel problemlerin çözümsüz kalması nedeniyle bir belirsizlik bulutu oluşmuş gibi görünüyor.

Geçen sene Buenos Aires’te gerçekleşen Trump-Xi zirvesinden çıkan 90 günlük ateşkes kararının ardından yakın zamanda Osaka’da gerçekleşen ikinci zirvede de benzer bir ateşkes kararı alınmıştı.

Üçüncü Ateşkes Dönemi

Buradan hareketle bu kısmi anlaşma ile birlikte aslında ticaret savaşlarında “üçüncü ateşkes dönemine” girildiğini söyleyebiliriz. Ya da Arjantin ve Japonya’da sağlanan konsensüsün bir devamı olarak da okumak mümkün.

Anlaşma sonucunda imzalanan herhangi bir resmi belge yok. Trump’un ünlü geri dönüşleri hesaba katıldığında kırılgan bir sürece işaret ediyor.

Önümüzdeki ay Şili’de yapılacak Asya-Pasifik İşbirliği Ekonomik zirvesinde bir araya gelmesi beklenen Trump ve Xi’nin daha kapsamlı bir anlaşmaya imza atması bekleniyor. En azından Trump’un beklentisi ve temennileri bu yönde.

Yapılan kısmi anlaşmadan çıkan en önemli sonuç Çin’in önümüzdeki iki yıl içerisinde ABD’den yaklaşık 50 milyar dolarlık soya fasulyesi alması olacak. Bununla beraber ABD, 15 Ekim 2019 tarihinde arttıracağı tarife artışını yeniden erteledi.

Ancak Aralık ayında 160 milyar dolarlık Çin ürününe yapılacak tarife uygulamasının kaldırılıp kaldırılmayacağı konusunda Trump sessiz. Sürecin gidişine göre karar verecek gibi görünüyor.

Çin basınında anlaşma ile ilgili şüphe duyan yorumlar bolca mevcut. Müzakerelerin “yapıcı” olduğu, ancak iki tarafın anlaşmazlıklarına uzun vadeli bir çözüm bulmaya çalıştıkları için büyük belirsizlik oluştuğunu belirten yorumlar var. Aslında Çin tarafı tarifelerin tamamen kaldırılmasını temel ilke olarak belirlemişti ve müzakereleri bu minval üzerinden yürütüyordu. Fakat özellikle ekonomisinde belirmeye başlayan yavaşlama işaretleri kısmi bir anlaşmanın gerekliliğini ortaya koydu.

ABD’nin Trump ile beraber Çin’i stratejik bir rakip statüsüne yükseltmesi ve küresel hegemonya rekabetinde yaşanan kırılmalar Trump ve şürekasını proaktif önlemler almaya yöneltti. Böyle bir alarmist bağlam üzerinden ortaya çıkan “tarife savaşları ya da ticaret savaşları” ilk değil.

Küresel Ekonomi Smoot&Hawley Yasasını Hatırlatıyor

1929'da yaşanan ekonomik krizin ardından dönemin Senatörü Reed Smoot ve Kongre Üyesi Willis C. Hawley Amerikan ticaretini yabancı rekabetten korumak için yirmi bin ürünün ithalatına yüzde 20 ila 60 arasında gümrük tarifesi koyan bir yasa tasarısı hazırladı.

Başkan Herbert Hoover 17 Haziran 1930'da yasaya imza attı. Yasa Smoot&Hawley yasası olarak biliniyor.

Peki bu tarihsel tecrübe nasıl sona erdi dersiniz?

Söz konusu yasanın yürürlüğe girmesinin ardından ABD ithalatı yüzde 40 geriledi. İhracat yüzde 75 daraldı. Küresel ticaret çökme noktasına geldi. Amerikalı çiftçiler; buğday satışlarının yüzde 20'sini, tütün satışlarının yüzde 40'ını ve pamuk satışlarının yüzde 55'ini kaybetti.

Dünya ticareti iki yıl içinde yüzde 67 oranında daraldı ve kırk yıllık küresel ekonomik entegrasyon bir anda tersine döndü. ABD'yi İkinci Dünya Savaşı sonrasında serbest ticareti teşvik etmeye iten işte bu tarihsel deneyim oldu.

Kendi deyimi ile büyük bir iş bitirici (deal-maker) olan Trump bu tarihsel tecrübeye vakıf mı bilmek zor. Ancak bugün de küresel ekonomik veriler bir takım benzer sorunların işaretlerinin ortaya çıktığını gösteriyor.
Çin'in 2016-2019 yılı GSYİH büyüme hızı.

Çin’in ihracat miktarları geçtiğimiz yıl yüzde 4 düştü ve ithalat miktarları yüzde 5 düştü. Bununla birlikte istihdam yatırımları ve tüketici harcamalarında düşüş görülüyor. Ekonomik sıkıntı nedeniyle Çin, yurtdışı borç vermeyi geri azaltmış durumda. 2019 yılında 2017 yılına göre dörtte bir oranında bir azalma var.

Ekonomik verilerde yaşanan gerileme Çin’de imalat sektörüne zarar vermeye başladı. Çin'de sınai üretim artışı bu yaz 17 yılda en düşük seviyesine geriledi. Bununla beraber birçok şirket Vietnam ve Endonezya gibi bölgenin diğer ülkelerine kaymış durumda.

Öte yandan ekonomist Arthur Kroeber tarifelerin Çin'den ithal edilen ürünleri daha pahalı hale getirdiğini söylüyor. Kroeber "Tarife yükünün sıkıntısı ABD'deki tüketiciler tarafından karşılanıyor" diyor.

Çin ekonomisinde vasıflı işçi eksikliği, imalat sektörüne aşırı güvenmek ve yaşlanan işgücü gibi yapısal konular ağırlığını koruyor. Bir yandan da bu yapısal zorlukların kendisini hissettirmesi işleri daha da karmaşık hale getiriyor.
ABD'nin 2019 yılı GSYİH büyüme hızı.

Washington'daki Uluslararası Finans Enstitüsüne göre küresel büyüme bu yıl yüzde 2.6'ye düştü. Geçen yıl yüzde 3.2 idi. 2012 yılından beri yaşanan en düşük oran. Dolayısıyla küresel ekonomik durum ciddi bir resesyona doğru gidiyor.

Savaşırken Konuşmak Yeni Norm Haline Gelebilir

Anlaşma ile ilgili özellikle Çin basınında çıkan yorum ve haberler “belirsiz” bir durumun hakimiyetini gösteriyor. Trump’a olan güven düşük seviyelerde olduğu için ihtiyatlı bir iyimserlik söz konusu. Halkın Günlüğü (People’s Daily) gazetesinde çıkan bir yorumda sürecin bundan sonra nasıl yürütüleceği önemli hale gelmiştir denildi.

Savaşırken konuşmak “norm haline gelebilir ve mümkün olan en kısa sürede normlara uyum sağlamalıyız” diyen yoruma göre kesif bir belirsizlik belirmiş durumda.

Global Times gazetesinin editörü Hu Xijin; Pekin’in temkinli olduğunu halkın beklentilerini boşa çıkarmamak için bekleyeceğini söyledi. Ayrıca Trump yönetiminin taahhütlerini yerine getireceğinden şüphelendiğini belirtti.

Küresel ekonomik büyümede yaşanan yavaşlama Pekin’i kısmi bir anlaşmaya zorlayan en önemli motivasyonlardan birisi olarak okunabilir. Bununla beraber anlaşmanın kazananları tartışmasız ABD’li çiftçiler olacak gibi görünüyor.

Anlaşmanın duyurulmasının hemen ardından Trump’ın “çiftçilerimiz daha fazla arazi ve daha fazla traktör alsınlar” şeklindeki sevinç dolu tweeti bunun en önemli tezahürlerinden birisi.

Bu arada Trump yapılan anlaşmanın Hong Kong için de “çok olumlu” olduğunu ve kentteki hükümet karşıtı protestoların önemli ölçüde azaldığını söyledi.

Anlaşmada özellikle öne çıkan konular; fikri mülkiyet konusu, kur savaşları ve Çin pazarına ABD’nin finansal hizmet araçlarının girebileceği şeklinde idi. Çinliler para birimlerinin değerini belirleme yöntemleri konusunda daha şeffaf olmayı kabul etti. Mnuchin, Çin’in pazarlarını ABD bankalarına ve diğer finansal hizmet sağlayıcılarına açmayı kabul ettiğini belirtti.

Trump yönetimi, Huawei’nin anlaşmanın bir parçası olmadığını ve ayrı bir süreç ile ele alınacağını belirtti. Huawei ile ilgili konular müzakerelerin ikinci aşamasında görüşülecek.

Anlaşma ile ilgili yorumlar genelde belirsizlik olduğu yönünde. Çin uzmanı Derek Scissors, anlaşmanın yaşanan ihtilafta geçici bir duraklama olacağını belirtti.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde ABD-Çin ekonomik ilişkileri konusunda uzman olan Scott Kennedy “Nesnel olarak anlaşma olarak adlandırılabilecek bir şey olabileceğinden şüpheliyim” dedi. Trump’ın eski ekonomi danışmanı Clete Willems ise “ABD-Çin ilişkisini veya aramızdaki ticaret koşullarını değiştirmeyecek ancak iki ülkenin önemli bir konuda birlikte çalışabileceğini gösteriyor.” dedi.

Bu arada Çin Ticaret Bakanlığı, Çin ile ABD arasında bir ticaret anlaşması olması durumunda, tüm diğer ABD tarifelerinin kaldırılması gerektiği ilkesini vurguladı.
Küresel Ekonomi Teyakkuz Halinde

Yapılan anlaşma bazı uzmanlar tarafından Çin’in zaferi olarak nitelendirildi. Çünkü Pekin'in başından beri “sınırlı” bir anlaşma istediği vurgulandı. Çin’in amacı zaten daha geniş bir konuya değinmeden, bazı tarımsal ürünlerin ihracatı karşılığında gümrük vergisi indirimi sağlamaktı denilen yorumlar Çin’in istediğini aldığı yönünde.

Sonuç olarak ABD-Çin arasında devam eden ticaret savaşları küresel ekonomiyi kritik bir kavşağa getirmiş durumda. En azından bir takım belirtiler buna işaret ediyor. Tarihsel tecrübeler de bu durumu teyit ediyor.

ABD kurulduğundan beri küresel pazarlara büyük ölçüde erişim sağlayarak kazanç sağlamıştır. Keza yine Çin son 40 yılda 700 milyon insanı küresel ticaret sayesinde yoksulluktan kurtardı. Bu nedenle söz konusu ülkelerin yararlandığı bu refahın büyük bir kısmı, ulusal sınırların ötesinde özgürce mal ve hizmet satma kabiliyetine bağlıdır. İki ülke arasında devam eden gerilimli ilişki küresel ekonomiyi bir teyakkuz haline sokmuştur.

ABD ve Çin arasında müzakere edilen ve belirsizliğini koruyan kısmi anlaşma küresel büyümeye ancak sınırlı bir destek sunabilir. Buna karşılık çok boyutlu bir ticaret savaşının küresel ekonomiyi durgunluğa sokma potansiyelinin yüksek olduğu görülmektedir.