NATO’nun son zirvesi ABD’nin uluslararası sisteme ‘geri döndüğüne’ dair bir çerçeve içerisinde cereyan etti.

Trump’un müttefikleri ve NATO’yu sürekli itham ettiği bir dönem geride kalırken Biden’ın müttefikleri koordine etmeye dayanan yeni dış politikası, Çin’e yönelik tam saha baskısını arttırmış durumda.

Zirve öncesinde Biden, ‘NATO’nun Avrupa, Türkiye ve Kanada’yı savunmasının “kutsal bir yükümlülük olduğunu” deklare ederek birlikte hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Her ne kadar yayınlanan NATO bildirisi ‘Rusya'nın saldırgan eylemlerini Avrupa-Atlantik güvenliği için bir tehdit’ olarak tanımlasa da metnin geleceğe yönelik en önemli uyarısı Çin’in sistemik açıdan ortaya çıkardığı tehditlerdi.

NATO bildirisinin 55.maddesindeki şu ibare dikkat çekiyor:

“Çin'in belirtilen hırsları ve iddialı davranışları, kurallara dayalı uluslararası düzene ve ittifak güvenliğiyle ilgili alanlara yönelik sistemik meydan okumalar sunuyor."  

Bununla beraber metnin (10) yerinde Çin ile ilgili değerlendirmeler yer alıyor. Özellikle Çin’in nükleer cephaneliğinin genişlemesi, askeri modernizasyonunun ayrıntıları ve şeffaflık ile ilgili yaşanan sorunların altı çiziliyor.

Bununla beraber NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in zirve öncesinde söylediği “Çin ile yeni bir soğuk savaş yok” cümlesi ise bildirinin etkisini hafifletmeye dönük bir çaba olarak okumak mümkün.

Stoltenberg’in bu çabası Avrupa ülkelerinin Çin ile ilgili farklı değerlendirmeleri olmasından kaynaklanıyor. ABD, Çin’e yönelik tam saha baskıda NATO’yu yanında görmek isterken Almanya’nın başını çektiği bazı ülkeler Çin ile mücadelede yöntemsel bir tartışmanın gerekliliğini savunuyor.

Aslında Avrupa’nın uzun süredir Çin ile ilişkilerini optimize edemediği bir vakıa. Ekonomi ve enerji alanında Çin ve Rusya cenahına artan bağımlılık güvenlik alanında ortaya çıkan boşlukların belirsizliğini artırıyor.

Brüksel merkezli bir Çin tehdidi algısı köpürtülürken diğerlerinin tam olarak hem fikir olmadığı bir yeni durum söz konusu. Dolayısı ile bu bildiri ile Çin’in bir tehdit olduğu kabul edilirken bu tehdit ile nasıl mücadele edileceği hususu ‘şimdilik’ belirsiz bırakılıyor.

“Çin ile yeni bir soğuk savaş yok” cümlesi bu şekilde okunabilir. Kararsız bir Avrupa’nın sıkıntılı bir ikilemi olarak.

Özetle Çin'in sisteme bir meydan okuma ortaya koyduğu hususu NATO bildirisine geçmiş durumda. Öncelik sırası değişmemiş olabilir. Rusya hala NATO için öncelikli tehdit ama projeksiyon Asya'ya dönük gibi görünüyor.

NATO’nun burada hem Çin hem de Rusya’yı aynı anda birincil tehdit olarak tanımlaması hem kapasite hem de strateji sorunlarını beraberinde getirebilir.

Ancak NATO’nun yeni dönemde artan bir şekilde (özellikle askeri alanda) derinleşen Çin-Rusya ilişkilerine odaklanması gerekebilir. Bu konu bildiride 55.madde içerisinde bir cümle ile yer alıyor: "Çin, Avrupa-Atlantik bölgesindeki Rus tatbikatlarına katılım da dahil olmak üzere Rusya ile askeri işbirliği yapıyor."

Putin yakın bir zamanda verdiği röportajda Çin'in Rusya için tehdit değil stratejik bir ortak olduğunu vurgularken iki ülkenin arasını bozma çabalarını sert bir dille eleştirdi.

NATO’nun bütün bu sistemik hengame içerisinde kendisine mantıklı, reel ve kuruluş ilkeleri ile çelişmeyen bir pozisyon aradığı görülüyor. Daha önce yayınlanan bildirilerde Çin bahsi ilk olarak 2019 yılındaki zirvede yer almış ve “Çin, stratejik bir zorluk” olarak tanımlanmıştı.

İki yıl ara ile yayınlanan bildirilerde Çin ile ilgili stratejik zorluktan, ‘sistemik bir meydan okumaya’ geçen tanımlama ölçeğinin not edilmesi gerekiyor.

Bu çerçevede NATO, QUAD tarzı Asya-Pasifik özelindeki güvenlik organizasyonlarına yanaşabilir mi?

Aslında önemli bir soru. Asya NATO’su olarak tanımlanan QUAD’ın böyle bir destekten memnun kalacağını söylemek mümkün.

ABD’nin canhıraş bir şekilde ittifakların altını çizdiği şu günlerde dikkatle takip edilmesi gereken konulardan birisi olduğunu düşünüyorum.

Bu arada NATO öncülüğünde teyakkuz haline geçen Batı cenahının öne sürdüğü Çin tehdidi teorisine özellikle Çin tarafı büyük tepki gösteriyor ve “NATO'yu Çin'in gelişimine rasyonel bir şekilde bakmaya çağırıyor.”

Çin AB Misyonu sözcüsü ayrıca NATO’nun bu yaklaşımının “Soğuk Savaş zihniyetinin ve ‘blok siyaseti’ psikolojisinin bir devamı olduğunun altını çiziyor.

Sözcü ayrıca şunu da ekliyor:

"Kimseye 'sistemik bir meydan okuma' sunmayacağız, ancak birileri bize 'sistematik olarak meydan okumak isterse, boş boş da oturmayacağız."

NATO’nun Çin’e yönelik tutumunu ABD-Çin rekabeti çerçevesinde okumanın daha elverişli olduğunu düşünüyorum. ABD öncülüğündeki 'Batı', projeksiyonunu Asya-Pasifik’e doğru yöneltmişken Çin ise Rusya’ya biraz daha fazla yanaşıyor.

Bu durum yeni bir soğuk savaşa giden yolları ‘niyeti belirsiz taşlarla’ döşerken küresel düzene yönelik alternatif perspektiflerin batı karşıtı bir bağlamda yoğunlaşmasına neden oluyor.