Çin Devlet Başkanı Xi
Jinping ve ABD Başkanı Joe Biden yaklaşık (3
buçuk) saat süren sanal zirvede bir araya geldi. İki lider küresel bir çatışmadan kaçınma konusundaki
sorumluluklarını vurgularken resmi söylemin dışına çıkmadı.
Zirvenin konusunu, başta
Tayvan olmak üzere ticaret alanında yaşanan gerilim, nükleer başlık sayılarında
yaşanan artış ve iklim krizi ile mücadele oluşturdu. Ama daha genel çerçevede
bir rekabet vizyonu üzerinden değerlendirme yapıldığı dikkat çekti.
Biden’ın “asıl sorumluluğumuz ülkelerimiz arasındaki
rekabetin bir şekilde çatışmaya dönüşmesini önlemek” cümlesi dikkat
çekerken “doğrudan rekabet içerisinde olduklarına” dair kabulü ise bir başka
önemli ayrıntı olarak göze çarptı.
Biden ayrıca ABD'nin
Çin'in sistemini değiştirmeye veya Çin'i engellemek için bir ittifakı
güçlendirmeye çalışmadığını ve Çin ile
çatışmaya girme niyetinde olmadığını yineledi.
Biden’ın Tayvan’ın bağımsızlığını
desteklemedikleri yönündeki açıklaması ise iki ülke arasında 1972 yılında
imzalanan Şangay Bildirisi gereğince kabul ettikleri Tek-Çin (One-China Policy) yaklaşımına dayanıyor. Dolayısı ile bu
resmi bir söylem.
ABD yönetimi Tayvan
konusunda izlediği “stratejik
belirsizlik” yaklaşımı gereğince Tayvan’ın savunmasını sağlamayı taahhüt
ederken diğer yandan da tek-Çin politikasını sürdürebiliyor.
Biden’ı eski bir dost olarak selamlayan Xi ise
iki güç arasında iletişim ve iş birliğinin arttırılması gerektiğini vurguladı.
Xi, ABD ve Çin’i
okyanusta seyreden iki dev gemiye benzeterek bu dev gemilerinin çarpışmamaları
için dümene sıkıca sarılmaları gerektiğini söyledi.
Xi, özellikle Tayvan
konusunda kesin bir söylem dillendirerek “Tayvan’ın
bağımsızlığını desteklemek ateşle oynamak gibidir. Ve ateşle oynayanlar yanar”
dedi. Xi özellikle “Tayvan'ın bağımsızlığı için ayrılıkçı güçlerin bizi
kışkırtması, elimizi zorlaması ve kırmızı çizgiyi aşması durumunda kararlı
önlemler almak zorunda kalacaklarını” söyledi.
İki liderin ortaya
koyduğu vizyonlar orta ve yüksek yoğunlukta sürdürülecek bir rekabetin
habercisi gibi. Biden, açık ve özgür bir Hint-Pasifik vizyonundan bahsederken
Xi ise “soğuk savaş benzeri bir durumdan
kaçınılması” gerektiğinin altını özellikle çiziyor.
Tayvan’ın kırmızı bir çizgi olarak nitelenmesi ve
gerekirse askeri çözümün de masada olduğuna dair uyarılar bu noktada yaşanacak
bir kriz olasılığın hala mevcudiyetini koruduğunu gösteriyor.
Öte yandan Çin’in
nükleer başlık sayısını arttırmaya çalışması (yaklaşık 1000 civarında) ve hipersonik füze testi yapması ABD’nin
önceliklerinde bir değişime neden olmuş durumda. Gerçi Çin’in nükleer stoku ABD’nin
stokuna göre hala düşük seviyede.
Ancak Hipersonik füze
testinin Pentagon’da önemli düzeyde endişeye neden olduğu ve bunun bir sputnik anı olabileceği fikri giderek
yayılıyor. Bu konu özellikle nükleer caydırıcılık ve ilk-ikinci vuruş önceliklerini
etkileyebilir. Dolayısı ile çok önemli bir konu.
Sonuç olarak Xi-Biden
zirvesinden "çatışmadan kaçınmak
kaydı ile rekabete devam" etme yönünde bir konsensüs çıktığı
görülüyor.
ABD-Çin ilişkileri uzun
süredir yoğun bir rekabete sahne oluyor. Bu rekabet modeli artık hibrit soğuk
savaşa dönüşen bir karaktere sahip.
Önümüzdeki dönemde rekabet
daha da yoğunlaşarak belirsizliği arttıracaktır. Hint-Pasifik bölgesinde ABD öncülüğünde beliren ittifak ve bunun
oluşturduğu hegemonya alanı belirleyici olacak.
Öte yandan Hint-Pasifik
bölgesinde ABD merkezli inşa edilen Çin
karşıtı hegemonya alanının Çin, Rusya, İran hattında bir karşı hegemonya
alanını tetiklemesi önemli bir husus.
Çok kutuplu bir belirsizliğe
giren dünyada ittifaklar ve düşmanlıklar akışkan
bir hale girmiş durumda. Dolayısı ile Çin ve Rusya arasında tarihsel sorunlar
baki kalsa bile jeopolitik dönüşümlerin getirdiği yeni normal içerisinde
tedirgin de olsa bir ittifak model inşa ettikleri görülüyor.
Bu durum ABD-Çin
rekabetinde beliren soğuk savaş
karakterini biraz daha önce çıkarıyor.
ABD’li stratejik düşünürler
Çin’in iki uzun vadeli hedefi takip ettiğini iddia ediyor: ABD’yi Batı Pasifik’ten uzaklaştırmak ve Asya’yı Çin’in ekonomik ve dış
politika çıkarlarına riayet eden bir blok olarak birleştirmek.
Bu kadar akışkan bir
jeopolitik içerisinde ABD ve Çin söz konusu büyük güç rekabetini “çatışmadan uzak” bir rotada tutabilir
mi sorusu önemli. İki gücün de “karşılıklı
niyetleri” hususunda yanılma olasılığı son derece yüksek. Bu nedenle
rekabetin yoğunlaştığı bir çekişmenin devam etmesini bekleyebiliriz.
İki güç arasında bir hibrit soğuk savaş çoktan başladı ve
bunun tersine çevrilmesi çok zor. ABD bu tarz zirvelerle küresel güç
sorumluluğu gibi klişelerin altını çizmeye devam edecektir. Fakat eriyen hegemonyasını
korumak ve tahkim etmek için aksiyon almaya da devam edecek gibi görünüyor.
0 Comments