Çin ve Rusya, merakla beklenen zirvenin ardından "Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu'nun Yeni Dönemde Uluslararası İlişkiler ve Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Konulu Ortak Bildiri”yi yayınladı.
Yaklaşık (5000)
kelimeden oluşan bildiride "iki
devlet arasındaki dostluğun sınırsız olduğu" hassaten vurgulandı. Uzun
bildiride ortak tutumlar kapsamlı bir şekilde ortaya kondu.
İki ülkenin bu ortak yaklaşımı
ABD ve NATO karşıtı bir bağlamda kristalleşirken uluslararası ilişkilerde “yeni bir dönemin” belirginleştiğine de
vurgu yapıyor. Hem Rusya hem Çin, çok kutuplu bir küreselleşmenin ortak bir kader topluluğu inşa edilerek
tahkim edilebileceği konusunda hemfikir.
Bu ortak kader inşasının
da “küresel kalkınma” yolu ile
başarılabileceği üzerinde bir konsensüs olduğu görülüyor.
Batı merkezli ittifaklara karşı ortak teyakkuz
Moskova ve Pekin, ABD'nin hem
Avrupa'da hem de Asya-Pasifik bölgesinde olumsuz bir etkisi olduğunun altını
çiziyor. Bu açıklama Rusya ve Çin'in gerek NATO
gerekse AUKUS gibi güvenlik temelli ittifak
örgütlerine karşı duruşlarını da resmileştirmiş oldu.
Bildiride yer alan ‘Rusya ve Çin; ABD'nin Hint-Pasifik
stratejisinin bölgedeki barış ve istikrar üzerindeki olumsuz etkisi konusunda tetikte’
ibaresi dikkat çekiyor.
İki ülke, NATO'ya özellikle Doğu
Avrupa’da genişlemesini durdurma çağrısında bulunurken Kuzey Atlantik
ittifakını ideolojik Soğuk Savaş
yaklaşımlarından vazgeçmeye çağırdı. NATO ilk olarak 2019 yılındaki zirvede
Çin’i “stratejik bir zorluk” olarak resmetmişti.
NATO’nun 2021 yılında gerçekleştirilen son zirvesinden sonra yayınlanan bildiride
ise Rusya’nın yayılmacılığına dikkat çekilirken, Çin de sistemik bir ‘zorluk’ olarak tanımlanmıştı.
Yine aynı bildiride Çin-Rusya
ortaklığına da değinilirken özellikle Çin ve Rusya’nın askerî iş birliği büyük
bir endişe kaynağı olarak vurgulanmıştı. Çin ve Rusya’nın son dönemde
geliştirdiği ortaklık modeli ve uluslararası sistemin yapısının restore
edilmesine yönelik çağrılar söz konusu hususların artık “sistemik bir düzeyde” cereyan ettiğini gösteriyor.
Bu arada iki ülke arasında yeni
enerji anlaşmaları da gündemde. Bunlardan birisi Rusya'nın Çin'e yılda 10
milyar metreküp gaz tedarik etmesini öngörüyor.
Rusya, 2021'de Çin'e 16,5 milyar metreküp gaz ihraç etti. Bu rakamın
2025 yılında 38 milyar metreküpe
çıkması bekleniyor. Bu durumda Rusya, Çin’e yapılacak gaz ihracatında ilk
sıraya çıkabilir. Yapılan gaz anlaşmasının 117 milyar dolar civarında olduğu
tahmin ediliyor.
Rusya, dünyanın en büyük enerji
tüketicisi olan Çin ile bağlarını güçlendiriyor ve geleneksel Avrupalı enerji
müşterilerine olan bağımlılığını azaltıyor.
Çin ve
Rusya, bölgesel krizler üzerinden yakınlaşıyor
İki ülke birbirlerine siyasal düzlemde
de ciddi bir destek veriyor. Moskova, Ukrayna meselesi konusunda Çin'den destek
alırken, Tayvan meselesi hususunda Çin'in yanında yer aldı. Moskova, Pekin'in
Tayvan konusundaki tutumunu tamamen desteklediğini ve Tayvan'ın bağımsızlığına her şekilde karşı olduğunu söyledi.
Ancak iki ülke ortak bildiride
karşılıklı taahhütler verirken Ukrayna meselesinden hiç bahsedilmemesi not
edilmeli. Çin her ne kadar NATO’nun genişlemesi üzerinden mesaj verse de Ukrayna ibaresi ortak bildiride yer almıyor.
Oysa Tayvan konusunda Rusya’nın tavrı net bir şekilde bildiriye işlenmiş
durumda.
Xi ve Putin'in merakla beklenen bu
zirvesinden NATO ve ABD karşıtı bir 'duruş
beyanı' ortaya çıktı. Bu zirve, Çin ve Rusya ortaklığının belirgin bir
şekilde Batı karşıtı bir bağlamda pozisyon aldığını teyid ediyor. Ya da bir
başka ifade ile Çin ve Rusya, ABD’nin öncülük ettiği küresel düzene karşı
stratejik bir ortaklık temelinde muhalefet etmek üzere anlaşmış gibi görünüyor.
Çin ve Rusya stratejik ortaklığı,
batı karşıtı bir bağlamda 'koordineli
bir ortaklığa' doğru ilerlerken NATO karşıtı bir bağlamda derinleşiyor. Söz
konusu ilişkilerde Çin’in lehine asimetrik bir durum oluşabilir mi sorusunun
cevabı henüz net değil. Ancak Batı’nın yoğun olarak sıkıştırdığı Rusya’nın bu
ortaklığa ihtiyacı olduğu konusu çok net.
Çin ve Rusya, Batı ile girdikleri
yoğun rekabet üzerinden safları sıklaştırıyor. Bu saflaşma aynı zamanda ABD’nin
küresel liderliğine yönelik yoğun bir muhalefeti
de içeriyor. Bu durum uluslararası ilişkilerde ABD'nin rolünün münhasır veya
belirleyici olmayacağı yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.
NATO karşıtı
pakt ve yeni soğuk savaşın ilanı
Bu yeni durum ABD ve müttefiklerinin
küresel ağına karşı meydan okuyan bir pakt olarak değerlendirilirken aynı
zamanda yeni soğuk savaşın ilanı
olarak da algılanıyor.
Çin'in NATO’yu sert bir şekilde eleştiren söylemi ve Rusya’ya destek çıkan
açıklamaları yeni dönemde ulaştığı küresel “gücün”
de altını çiziyor.
Dünya, rekabet halinde olan etki
alanlarına bölünmek üzere. Trump döneminde yayınlanan ulusal güvenlik
belgelerinde Rusya ve Çin’in revizyonist
güçler olarak nitelenmesi de hala hafızalarda. Bu da ABD'nin iki ülkenin ortak hareket ettiğini kabulu anlamına geliyor.
Aslında ABD, son Ukrayna meselesini
biraz da Rusya'yı Çin'den koparmak için bir fırsat olarak gördü. Meseleyi
köpürttü. Hesapta Çin'in Rusya'ya net bir destek veremeyeceği öngörüsü yapıldı.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
Çin, Pekin'deki tarihi zirve ile hem
Rusya'ya tam destek çıktı hem de NATO karşıtı bir beyan ile ilişkilerin
derinleştiğini göstermiş oldu. ABD, Rusya'yı koparayım derken Çin ile
ilişkilerin derinleşmesine biraz da katkıda bulundu.
Çin ve Rusya'nın bu çıkışı Atlantik
cenahında da bir saflaşmaya neden oldu. Uzun zamandır gerek Rusya gerekse Çin
konusunda kafası karışık olan Almanya'nın çiçeği burnunda hükümeti ABD'nin
yanında net mesajlar vermek zorunda kaldı.
Elli yıl önce ABD Başkanı Nixon, “Çin değişmeli; Çin değişmedikçe dünya
güvenli olamaz” derken
kastettiği Çin’in sistem içerisine alınması hususu idi. O dönem Kissinger’ın da
büyük katkı verdiği bir yaklaşım (detente) ile önemli mesafeler de alındı.
Ancak bugün gelinen nokta Çin ve Rusya’nın ABD ve Batı merkezli “uluslararası düzen”in karşısına dikilmeye hazırlandığını gösteriyor. Putin’in bir açıklamasında söylediği gibi “liberalizmin modası geçti” mi bilinmez ancak dünyanın sert söylemler üzerinden kutuplaşmaya başladığı giderek belirginleşiyor.
Dr.Hüseyin Korkmaz.
Yazar, başta ABD-Çin ilişkileri olmak üzere Çin ve Asya Jeopolitiği üzerine odaklanan bir araştırmacıdır.
0 Comments