Uluslararası sistem uzun zamandır akut bir “çürüme halinde”. Bu çürüme hali kademeli bir erozyon şeklinde cereyan ederken özellikle son yıllarda iyice görünür olmaya başladı.
İşin ilginci sadece ekonomik ya da
ideolojik düzlemde değil aynı zamanda “askeri
üstünlük” hususunda da bir erozyon söz konusu. Rusya’nın vatanseverliğe
dayanan muzaffer savaş anlatısı ve bölgesel ölçekte ‘teritoryal’ bakiyesine
yönelik yaklaşımı bunu teyit eder nitelikte.
Rusya’nın “batı” karşıtlığı bağlamında
gelişen ve Çin ile yakınlaşmasını sağlayan “küresel
bir cereyana” kapılmış olması ve revizyonist bir tutum benimsemesi uluslararası sistem açısından tektonik bir
hareketlenmeye işaret ediyor.
Rusya’nın Ukrayna’nın Donbas bölgesinde
bağımsızlıklarını ilan eden “Donetsk
Halk Cumhuriyeti (DPR)” ve “Luhansk
Halk Cumhuriyeti’ni (LPR)” tanıması bu tektonik hareketlenmenin
derinleşebileceğini gösteriyor.
Hibrit soğuk savaşın ilanı
Söz konusu tanıma eylemini ilan ettiği tarihi
konuşmasında Putin, bir anlamda 'hibrit
soğuk savaşın' da startını vermiş oldu. Putin’in bu tarihi manifestosu ile
beraber içerisine girdiğimiz sismik dönemde ilk fay kırıldı. Küresel fetret devrinin karakteri
gereği ‘hegemonsuz’ (interregnum) dönem
daha fazla kutup ve çatışma üretmeye aday.
Putin'in konuşması aynı zamanda eski
bakiyesi üzerinde yeniden dirilen Rus
jeopolitiğinin de ilanı olarak okunabilir. Bu jeopolitik daha revizyonist
ve akışkan bir karaktere sahip. Ayrıca milliyetçi tonu kuvvetli ve Asya'ya
dönük bir eğilimi mevcut. Bununla beraber “hibrit
karakter” gösteren karmaşık bir savaş anlatısına sahip.
Rusya bölgesel açıdan daha agresif ve revizyonist bir
yola girmişti zaten ancak 2014 ile beraber küresel ölçekte Çin ile ortaya çıkan
yakınlaşma ve Rusya'nın Ortadoğu ve Afrika kıtası gibi bölgelerde artan etkinliği
reaktif aşamadan proaktif bir sürece
geçildiğini gösteriyor.
Hibrit ve asimetrik bir savaş anlatısını benimseyen Rusya’ya karşı “batının eylemsizliği” dikkat çekiyor. Batı cenahı Biden, Macron ve Scholz liderliğinde Putin’in attığı adımın “cevapsız kalmayacağını” belirtse de kesif bir yavaşlık söz konusu. Blinken 'hızlı ve ciddi' bir yanıt vermek gerektiğini söylerken üstü kapalı sitem ediyor gibiydi. Hatta Blinken hızını alamadı ve Rusya'nın İkinci Dünya Savaşından bu yana Avrupa'ya karşı en büyük tehdit olduğunu söyledi.
ABD ve Avrupa; Rusya ya da Çin konusunda senkronize olamıyor. Özellikle Putin gelinen süreçte bunu defalarca test etti. Ekonomik yaptırımlar dışında Batı’nın elinde dişe dokunur bir opsiyon yok. Yaptırımların da caydırıcı olmadığı ortada.
Dünya, Biden ve şürekasının ısrarlı “cevapsız kalmayacak” tiratlarını
kanıksamış durumda. Bu durum kronik bir eylemsizliğe doğru gidiyor.
Afganistan’dan çekilme meselesinde olduğu gibi ABD
akut bir ‘stratejisizlik’ içerisinde. Afganistan olayında yaşanan panik daha
sonra Amerikan medyasına konu olmuştu. Şimdi de benzer bir panik var gibi.
Eksiksiz bir strateji ve doktrin olmayınca işler böyle sarpa sarıyor.
Batı’nın
eylemsizliği ve Çin’in duruşu
Biden, Ukrayna meselesi ile ilgili yaptığı son
konuşmada “etkisiz” birtakım
yaptırımlar duyurmak ve Baltık ülkelerine (800)
ABD askeri göndermek dışında dişe dokunur bir şey söylemiş durumda değil. Hatta
“Rusya ile savaşmaya niyetimiz yok” diyerek
açıklamasının etkisini daha da zayıflattı.
Bu arada konunun bir de Çin’e bakan bir yönü var. Malum Tayvan meselesi ile Ukrayna meselesi zaman zaman uluslararası basında karşılaştırılıyor. Bu nedenle Çin’in Ukrayna meselesi ile ilgili derli toplu bir açıklama yapması bekleniyor.
Şu ana kadar Rusya ve Ukrayna arasında geçmişte
yapılan Minsk anlaşmalarına uyma çağrısı yapmakla yetiniyor. Çin’in Ukrayna
ile de iyi ilişkileri var ancak bunun için Rusya'yı feda eder mi şüpheli. Orta
bir yol arayacaktır diye düşünüyorum.
Çin, herhangi bir ülkenin meşru güvenlik kaygılarına
saygı gösterilmesi ve BM ilkelerinin desteklenmesi gerektiği konusundaki
tutumunu yinelemekle beraber tüm tarafları ölçülü olmaya çağırıyor. Ayrıca Rusya'ya
tek taraflı yaptırımlar uygulanmasını reddederek ülkenin Ukrayna ile olan
probleminin diyalog ve istişare yoluyla çözülmesi gerektiğini vurguluyor.
Putin'in Donetsk
ve Luhansk'ı tanıma hamlesine ABD ve
NATO'dan tatmin edici bir yanıt gelmemesi durumunda Tayvan konusunda Çin'in bir
beklentisi mutlaka oluşacaktır.
Ancak Tayvan ile Ukrayna benzer örnekler değil.
Fakat Batı'nın 'eylemsizliği'
illa ki bir manevra alanı yaratacak. Çin liderliği muhtemelen en mantıklı
tepkinin ne olacağı üzerinde yoğun bir mesai yürütüyordur. Rusya'ya tam deste, ya da uluslararası kuralları hatırlatan bir destek gibi iki opsiyon var.
Tayvan konusunda Ukrayna'ya çok benzemediği şerhini
tekrar düşmekte yarar var. Çin bu eylemsizliği mutlaka değerlendirecektir ancak
statükonun hemen bozulmasından ziyade uzun
vadeli bir yıpratma yaklaşımını tercih edecektir.
Çin her ne kadar Rusya ile daha yoğun ilişkiler
geliştirse de Ukrayna meselesinde diplomatik çözümü destekliyor. Son
açıklamaları da bunu teyit ediyor. Pekin bir yandan Batı ile sorunlar yaşayıp
ekonomisi yavaşlarken Rusya-Ukrayna çatışmasını faydalı görmüyor.
‘Sınırlı aksiyon,
sınırsız zafer’: Rusya’nın ‘savaş anlatısı’ ve hibrit karakteri
Virüs salgını, ekonomik depresyon derken dünya kritik
bir sürece doğru giriyor. Ancak o zamana göre bir fark var. 'Sınırlı aksiyonlar ile sınırsız zaferler
hedeflenen' bir dönemdeyiz. Tüm savaşları bitiren bir savaştan ziyade
bölgesel çatışmaların artacağı bir dönem olacak gibi görünüyor.
İkinci dünya savaşı öncesi bir döneme girmiş gibiyiz.
Tarihsel bazı benzerlikler var. Toprak talepleri, revizyonist hamleler vs.
artmaya başladı. Ama o dönemde olduğu gibi yatıştıran bir güç yok. İlginç bir
şekilde tarihin tekerrür edeceği noktaya doğru hızla ilerliyoruz.
Silahlanma sürekli artıyor ve devasa boyutlara ulaşmış
durumda. Ayrıca askeri modernizasyonda teknolojik düzey de tehlikeli bir
noktaya ulaştı. Pandemi ve ekonomi zaten işin tuzu biberi. Dünya
kaotik ve dar bir tünele girdi.
Haber ve bilgi manipülasyonunun yoğunlaştığı bu dönemde nesnellik
ve gerçeklik komplo teorilerinin yarattığı gürültü ve tarihsel çarpıtmalar
tarafından boğuluyor. Bu nedenle politik veya ekonomik tüm gelişmelere analitik bir hassasiyetle yaklaşılması elzem.
Rusya’nın savaş anlatısı; ideolojik, psikolojik ve bilgi/teknoloji stratejilerini içerisinde barındıran koordineli bir stratejik yaklaşımı ifade ediyor. Bu anlatıyı 'yeni nesil savaş' olarak adlandıran Rus kurmay aklı hibrit yöntemler kullanarak savaş alanını daha katmanlı bir hale dönüştürmüş durumda.
Bu anlatı kapsamında savaş alanı aynı zamanda insan
zihni olarak öne çıkıyor. Söz konusu askeri bakış açısı askeri güç kullanma
gerekliliğini en aza indirerek sınırlı aksiyonlarla rakibin zihin dünyasını yıpratmayı
ve refleks gösteremez hale getirmeyi hedefliyor.
Öte yandan bütün bunların yanında Rusya’nın yeni dünya
düzeni çerçevesinde ciddi bir stratejik yaklaşımı da var.
Rusya’nın Batı karşıtlığı bağlamında gelişen bu stratejik
yaklaşımı Çin ile devam eden yakınlaşma ile beraber jeopolitik ölçekte derinleşiyor.
Çürüyen uluslararası sistem parçalanma eğilimi gösterirken yerine bir yenisinin
inşa edilip edilemeyeceği sorusu büyük önem arz ediyor.
Sonuç olarak Batı merkezli tek kutuplu bir dünya tayahhülü başarılı olamadı ve çok kutuplu bir sistem henüz ortaya çıkmadı. Bu belirsiz ara dönemin ne kadar süreceği ve uluslararası güvenliğe ne ölçüde zarar verebileceği hususu cevaplanması gereken en önemli sorulardan birisi olarak önümüzde duruyor.
Dr.Hüseyin Korkmaz.
Yazar, başta ABD-Çin ilişkileri olmak üzere Çin ve Asya Jeopolitiği üzerine odaklanan bir araştırmacıdır.
0 Comments